Feyzioğlu: "Yılmadık, yılmayacağız!"

Feyzioğlu: "Yılmadık, yılmayacağız!"

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili olarak, "Anayasa değişikliği yoluyla dayatılacak kuvvetler birliğne yani başkancı sisteme, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü hedef alan girişimlere ve her türlü ayrımcılığa karşı omuz

Türkiye Barolar Biriliği (TBB) 32. Olağan Genel Kurulu 79 barodan 447 delegenin katılımı ile Ankara'da dün sabah toplandı. Türkiye Barolar Birliği Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki toplantıda, Türkiye Barolar Birliği Başkan Adayı Feyzioğlu bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmada, Seçim sürecinde yaşanmış olabilecek tüm kırgınlıkların unutulmasını dileyen Feyzioğlu, “Barolar Birliği başkan adayı olarak huzurunuza çıktım; neden aday olduğumu ve hizmet etme görevinin tarafıma verilmesi halinde gerçekleştireceğimiz projelerimizi il il dolaşarak sizlerle paylaştım” diye konuştu.

Kendisine görev verilmesi halinde, yönetime gelecek aday listesini okuyan Feyzioğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlığı, insan haklarını, özgürlükleri temsil eden bütün değerleri, demokrasi, hukuk devleti ve üniter yapı büyük bir saldırı altındadır. Bu saldırıdan en ağır şekilde etkilenen meslek, çağlar boyunca hak ve özgürlük mücadelesinin öncü kuvveti olan avukatlıktır” dedi.

Adil yargılanma hakkına aykırı olarak yapılan uygulamaların, her gün artarak devam ettiğini kaydeden Feyzioğlu, “Adalet mülkün temeli ise, mülk temelsiz kalmak üzeredir. Savunma hakkı artık yalnızca siyasi davalarda değil, bütün davalarda sıklıkla askıya alınmakta; avukat, yargının kurucu unsuru olmasına rağmen, sistemin içindeki bir engel olarak görülmektedir” şeklinde konuştu.

Avukatların müvekkillerini savunurken, kendini savunmak zorunda bırakılmasını, “hukuksuzluğun geldiği son nokta” olarak tanımlayan Feyzioğlu, “İşte bugün Türkiye’de geldiğimiz nokta budur. Bunun adı ileri faşizmdir” değerlendirmesinde bulundu.

İstenildiği takdirde kendisine rahatlıkla ulaşılabilecek kişilerin, somut suç isnadı olmaksızın bir azılı suçlu gibi gözaltına alındığı, işkence gördüğü, hukuk dışı uygulamalara maruz bırakıldığı günlerden geçildiğini savunan Feyzioğlu, “Bu uygulama ile hukuk devleti insan onuruna müdahalenin aracı haline getirilmek istenmektedir” ifadesini kullandı.

Avukatlar görevlerini yaparken kimi zaman bireysel şiddetin kurbanı olduklarını aktaran Feyzioğlu, “Nereden gelirse gelsin avukata ve avukatın üzerinden topluma yönelik her tür saldırıya sonuna kadar karşı duracağımızı herkes bilmelidir” diye konuştu.
Tutuklu avukatların siyasi görüşleri ve ideolojileri ne olursa olsun, savunma hakkını kullandığı ve savunma hakkını savunduğu için haksız müdahaleyle karşılaşan avukatların yanında olacaklarını aktaran Feyzioğlu, “Mesleğe ve meslektaşlarımıza karşı saldırıların asıl nedeni olan sessiz duruşa son vereceğiz. Sessizlik, itaat, biat biz avukatların doğasına dolayısıyla Baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin varlık sebebine aykırıdır” dedi.

“Yılmadık, yılmayacağız” diyen Feyzioğlu, 4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile eğitim sisteminin temelden çökertildiğini savundu.

Toplumun, yargı yoluyla dayatılan “baskı”, “korkularla” suskunlaştırıldığını iddia eden Feyzioğlu şu ifadeleri kullandı: “Buna bağlı olarak, iç işlerinde ve dış ilişkilerde Türkiye Cumhuriyeti bütün fren mekanizmaları boşalmış bir şekilde içinden çıkılması zor bir kaosa doğru sürüklenmektedir. Avukatın sindirilmeye çalışıldığı, ekonomik yönden bağımlı, hukuki yönden güçsüz, fiilen etkisiz kılınmak istendiği, yabancı avukatlık ortaklıklarının serbestçe faaliyet göstermesine izin verilmesine gayret gösterildiği, uslu avukat, uyumlu baro modelinin yaratılmak istendiği, baroların Türkiye Barolar Birliği’nin şubelerine dönüştürülmesinin hedeflendiği bu süreçte hukuk devleti ve demokrasinin barolara ve Türkiye Barolar Birliğine duyduğu ihtiyaç, yadsınamayacak kadar büyüktür.”

Türkiye’de, hukuk devletinin tüm kurum, kural ve ilkelerinin aşındırıldığını kaydeden Feyzioğlu, “Anayasal kurumlar arası yıkıcı kavgalar, endişe verici bu tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır” ifadesini kullandı. Türkiye’nin geçmişte, çalkantılı geçiş dönemleri geçirdiğini aktaran Feyzioğlu, “Ancak geleceğe yönelik tehdit, hiç bu kadar vahim boyutlara ulaşmamıştır. Hem devlet içindeki çeşitli kurumlar hem de kurumlar içindeki gruplar kıran kırana yok edici bir mücadele sürdürmekte; kendilerine muhalif olan veya sorgulayanları ezmek konusunda ise birleşmektedir” diye konuştu.

Adalete duyulan güvenin artık yok olmak üzere olduğunu savunan Feyzioğlu, “Suçsuzluk karinesi yok edilmiş; adeta sanıklara suçsuzluklarını ispat yükümlülüğü getirilmiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Özel görevli mahkemeleri de eleştiren Feyzioğlu, bu mahkemeleri sıkı yönetim mahkemeleri ve DGM’lerin devamı olarak nitelendirdi. Feyzioğlu şu ifadeleri kullandı:

“Görülmemiş bir hukuk garabeti yaratılarak bu mahkemelerin ellerindeki davaları sonuçlandırmasına izin verilmiştir. Nihayetinde, iki farklı ceza yargısı düzeninden vazgeçilmemiş, siyasi iktidarın keyfi gücünü toplumun kılcal damarlarına kadar dayatmaya devam edebilmesi amacıyla, özel görevli mahkemelerin yerine daha geniş yetkilerle donatılmış terörle mücadele mahkemeleri kurulmuştur.

Geldiğimiz noktada, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş sayıda avukat, gazeteci, sendikacı, öğretim üyesi, subay, milletvekili, yerel yönetici, her kesimden muhalif duruş sergileyen aydın, gerekçesiz olarak tutukludur.”

Adliyelerde avukatların coplu, kalkanlı polisler tarafından karşılandığını söyleyen Feyzioğlu, “Avukatlar savundukları müvekkillerin kim olduklarına, aldıkları dava türlerine göre fişlenmekte, yaptıkları savunmalar sebebiyle yargılanmaktadır. Bugün baskıcı bir rejimin en açık işareti olan ‘savunmayı savunma’ noktasına gelinilmiştir” dedi. Siyasi iktidara muhalif gazetecilerin, terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutuklandığını aktaran Feyzioğlu, “Gazete ve televizyonlar iktidar baskısı karşısında oto sansür uygulamak zorunda bırakılmıştır. Böylece toplum, düşünebilmek için zorunlu olan çok yönlü bilgi kaynaklarından mahrum edilmiştir” ifadelerini kullandı.

Özel hayatın gizliliğinin kalmadığını savunan Feyzioğlu, “Siyasi iktidara muhalif düşünceleri açıklamak hak olmaktan çıkmış, kahramanlığa dönüşmüştür” şeklinde konuştu.

12 Eylül 2010’da yapılan referandum ile oluşturulan HSYK’nın ile yargının topyekun şekillendirildiğini savunan Feyzioğlu, “Cezada, hukukta ve idari yargıda, belirgin şekilde, insan hakları ve çevre hakkı aleyhine ve siyasi iktidarı ve sermaye gücünü elinde tutanlar lehine içtihat değişiklikleri oluşmaya başlamıştır. Yeni HSYK döneminde yapılan atamalarla yüksek yargıda kadın hakim oranı yüzde 35’lerden yüzde 3’lere düşürülmüştür” dedi.

Yeni Anayasa çalışmalarına değinen Feyzioğlu, “Anayasa değişikliği yoluyla dayatılacak kuvvetler birliğine yani başkancı sisteme, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü hedef alan girişimlere ve her türlü ayrımcılığa karşı omuz omuza direnmeliyiz. Çözüm, 79 baronun, 80 bin avukatın örgütlü gücünün harekete geçirilmesidir” diye konuştu. Bunun için mücadelenin toplumsal tabana yayılması gerektiğine işaret eden Feyzioğlu, Toplumdaki her birey, avukatın hakkının ihlal edildiği yerde aslında kendi hakkının ihlal edildiğini, avukatın kürsüden azarlanmaya teşebbüs edildiği her yerde kendisinin ezildiğini, hakim ve savcının ön kapıdan, avukatın arka kapıdan sokulduğu her yerde kendisinin arka kapıya layık görüldüğünü bilmelidir” diye konuştu.