ESKİ EMNİYETÇİDEN TUTUKLU POLİSLERE 'İDDİALI' DESTEK

ESKİ EMNİYETÇİDEN TUTUKLU POLİSLERE 'İDDİALI' DESTEK

Kimse Kendi İnisiyatifiyle Herhangi Birisini Dinleyemez

İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski Mali Suçlarla Şube Müdürü Yakup Saygılı, ‘’kimse kendi inisiyatifiyle herhangi birisini dinleyemez’’ dedi.

Yakup Saygılı, İzmir Adliyesi'ne gelerek tutuklanan ve gözaltında olan polis yakınlarına destek verdi. Adliye girişinde gazetecilere açıklamada bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski Mali Suçlarla Şube Müdürü Yakup Saygılı, her şeyden önce yargılama makamının Türkiye Cumhuriyetinin mahkemeleri olduğunu ifade etti. Haberler.com’un haberine göre; mahkemelerin verdiği kararın kanuni bir karar olduğunu belirten Saygılı, "Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin verdiği kararı da herhalde 'ben tanımıyorum' diyecek hiç kimse olmaması gerekir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak. Bu sebeple zaten kendi rızasıyla gelip de yargılamaya katılmış olan hiç bir arkadaş, yani belki yargılama makamı tarafından şüpheli, tabi benim tarafımdan mağdur olarak adlandırılan hiç bir arkadaş bu karara 'ben bu kararı tanımıyorum' demeyecektir. Çünkü kendi rızalarıyla gelmiş buraya. Şimdi karar her kadar kanuni olsa da katılma zorunluluğumuz yok. Kararı her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi ben de eleştirebilirim. Eleştiriyorum. Eleştirme sebebim zaten kararın doğrudan veriliş şekliyle ilgili değil, bu karara sebebiyet veren soruşturmanın daha başlangıcından beri aslında usule aykırı yapılmış olması sebebiyle." dedi.

 

İstanbul'da da belli soruşturmalarla karşı karşıya olduklarını dile getiren Saygılı, "Onlardan bir kısmına ister istemez müdahiliz, avukatlar vasıtasıyla ben de müdahil oluyorum. 17 ve 25 Aralık operasyonlarının yapılması sebebiyle o zamanki Mali Suçlarla Şube Müdürü olarak mecburen müdahil oluyorum ben de bu konuya. Soruşturmaların başlangıcıyla ilgili temel itiraz noktam şudur benim: Bu benim kişisel fikrim, ancak herkesi ilgilendirdiğini düşünüyorum. Şimdi emniyet müfettişleri birinci sınıf emniyet müdür olup da il emniyet müdürü, daire başkanı ve benzeri gibi aktif bir göreve gelmeyen veya gelemeyen, kendisine siyasi otoriter tarafından bir görev verilmeyen kişiler emniyet müfettişi olarak atanır. Bu insanlar müfettişlik eğitim almazlar, müfettişlik formasyonları yoktur, hukuk mezunu değillerdir ve müfettişlik yemini etmezler. Yani bir gün önce aslında ikinci sınıf emniyet müdürü iken bir gün sonra birinci sınıf emniyet müdürü olup kadro bulamadığından bir anda müfettiş olurlar. Mülkiye müfettişleri ile emniyet müfettişlerini ayıran temel faktör budur. Şimdi hukukçu olmaları sebebiyle, hukukun evrensel ilkelerinin belki bizim günümüze yansımaları hakkında bir çok eğitim mahrum kalmış kişilerdir ve bunlar içerisinde derhal birinci sınıf olduktan sonra müfettiş olanlar olduğu gibi birde uygulamadan 15 yıl önce kopmuş insanlar var ki, onların hazırladıkları raporlarla insanlar gözaltına alınıyor ve yargılama prosedürlerine tabi tutuluyor. İtiraz noktamın temelinde emniyet müfettişliği vardır. Emniyet müfettişleri kişi olarak kabiliyetli insanlar olabilir ancak hazırladıkları metinlerin hukuki birer metin olarak kabul edilmiş olması maalesef yargılama usul eksikleri ve aksaklıkları sebebiyet vermektedir. Kendileri hukukçu değildir. Hukukçu olmadıkları için yazdıkları metnin hukuki bir değerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca kendileri alan tecrübesine sahip değiller. Uzun süre uygulamadan kopmuş insanların yazdıkları raporlar var. Bu raporları savcıların birinci derecen delil olarak kabul etmesi evet düşünülebilir ancak savcılığın, savcı olması sebebiyle asli görevlerinden birisi olan şüphelilerin lehinde ve aleyhinde olan tüm delilleri kendisinin de toplama, kolluğu talimat verip yeniden delil toplatma yetkisi vardır. Bunu kullanması gerekirdi diye düşünüyorum." diye konuştu.

Saygılı şöyle devam etti: "Şimdi müfettişler alan tecrübesinden yoksun dedik. Buna bir örnek verelim. Şimdi müfettişlerimizin 10 yıl önce aktif görevden ayrıldığını var sayarsak -bazılarının örnekleri var- 10 yıl önce bu ülkede önleme dinlemesi yoktu bir defa. Yani istihbarat şubedeki görevlilerin yargılandıkları, yani şu anda sorguyu tabi tutuldukları konu daha yoktu ülkemizde. 2005 yılında kanuni düzenlemeyle kurulan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) görevi 2006 yılında başladı. Bir defa bu müfettişlerimiz aktif görevdeyken TİB diye bir şey yoktu. Yani illerimizde mahkeme kararlarıyla dinleme yapan adli kolluk teşkilatı ve önleme dinlemesi yapan istihbarat teşkilatlarının ne tip dinleme yaptıklarını şahit olmamış insanlar. Evet, bu olabilir. Kendilerine uzman olmadıkları bir konuda olmaması gerekir ama görev verilmiş olabilir. Bu durumda da kendilerine verilmiş başka bir yetki var. Bilirkişi kullansınlar. Konun uzmanlarına danışsınlar. Birçok üniversite profesörümüz var bu konu ile ilgili görev yapmış. Hatta ceza mahkemesi kanunu ve Türk Ceza Kanunu yazılırken bu yazım komisyonlarında görev almış yani bu kanunların ne demek istediğini çok iyi bilen uzman insanlar var bu ülkede. Bu yetkilerini hiç kullanmamış emniyet müfettişleri sonuçta bir tevdi raporu hazırlıyor. Hazırladıkları bu raporu kendileri İçişleri Bakanlığı vasıtasıyla cezalandırmak üzere idare komisyona gönderdikleri gibi bir nüshasını da Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyorlar. Aslında Cumhuriyet Savcısından burada beklenen 'evet müfettişler teşekkür ederiz, siz böyle bir rapor hazırlamışsınız ancak bunun doğruluğunu teyiden benim ekstra çalışmalar yapmam lazım' deyip cumhuriyet savcısının ekstra delil toplaması gerekirdi. Bizim aslında soruşturma ve yargılama safhalarında eksiklikler olarak adlandırdığımız konulara sebebiyet veren konulara doğrudan emniyet müfettişlerinin hazırladığı sadece tek başına delil konulardır bunlar. Narkotik, Mali Suçlar, Organize Suçlar, Terörle Mücadele gibi birimler adli dinleme yapar. Telefonları mahkeme kararıyla dinlerler, süreli olarak dinlerler ve limitleri vardır. Dinledikleri şeyler içerisinde hiç bir şeyi silme yetkileri yoktur, program silmez. Zaten dinleme TİB'te durur, kollukta durmaz. Kimse kendi inisiyatifiyle herhangi birisini dinleyemez, burada pek çok çek ve balans sistemi vardır. Savcı mahkemeden karar talep eder, mahkemeden karar gelirse, mahkemeler karar ret edebiliyor. Mahkemeden karar geldiği takdirde bunu Ankara'daki TİB'e gönderir. TİB'deki hukuk kurulu bunu bir süzgeçten geçirir ve onayladığı takdirde kolluğa ses gelir. Şimdi burada zaten bir hukuksuzluğun olması düşünülemez. Zaten bütün işlemler adli prosesten geçmiş ve TİB'in hukuk kurulundan da onaylandıktan sonra gelmiştir."

Diğer bir konunun ise önleme dinlemesi olduğunu belirten saygılı, "Bugün muhatap kaldığımız konu. Önleme dinlemesi kolluk ile mahkeme arasında bir konudur. Cumhuriyet Başsavcısı yoktur arada. Bu da uygulamadan yıllar önce kopmuş bir polis başmüfettişinin bilmesi mümkün olmayan bir konu. Çünkü kendisinin belki 30 yıl aktif çalıştığı emniyet teşkilatında bu işlem pratiğine hiç rastlamamıştır. Uzmanlık konusudur bu. Şimdi önleme dinlemelerinde kolluğun yaptığı talepleri mahkeme yerinde görebilir veya ret edebilir. Mahkeme bunu kabul ettiği andan itibaren bu aslında kanuni ve hukuki bir dinlemedir. Hiç kimsenin buna yasa dışı dinleme adını takması veya bu şekilde yaftalaması kanımca mümkün değildir. Çünkü kolluğun tek başına dinleme yetkisi belki bundan 20 yıl önce tartışılabilirdi. Bugün tartışılacak bir konu değil çünkü merkezi bir dinleme ünitesine sahibiz çünkü. Önleme dinlemesi de Ankara'daki TİB tarafından yapılır. Kolluk bunu tek başına yapamaz. O zaman bu durumda kolluğun yaptığı dinlemelerin aslında hukuk dışı, kanun dışı veya yasa dışı dinleme olarak adlandırılmış olması temelde yanlıştır. Yanlış olduğu için bu sürece getiren ve netice de tutuklama olan kararların altının dolu olmadığını düşünüyorum. bu yıllardır uyguladığımız işlem prosedürleri içerisinde işi ve görev tanımı bu olan kişilere, görev tanıtımının suç olduğunun tevdi edilmesidir aslında Yani yıllarca devlet olarak biz sana bu görevi yaptırdık, sen de bizim çizdiğimiz standart operasyon prosedürleri içerisinde bunu gerçekleştir ama aslında suç işledin demektir bu." dedi.

Kaynak:Haber Kaynağı