Ali Rıza Aydın

Ali Rıza Aydın

Egemenin bağışı

Kimileri hâlâ AKP’den demokrasi paketi bekliyor. Güdümlü yargıdan “adalet”, teslimiyetçi yasamadan “adil yasa” bekliyor. Gül’ün, Erdoğan’ın, Çiçek’in, Bağış’ın, Gülen’in, Obama’nın dudaklarından dökülecek sözcüklere umut bağlıyor. Sözün özü, egemenin lütfunu bekliyor.

Egemen Bağış, bir yurtdışı mektubunda Haziran Direnişi için “AK Parti’nin 10 yıllık iktidarı süresinde, milyonlarla kişi orta sınıfa dahil oldu. Sosyoekonomik dönüşüm, demokratikleşmeyle el ele yürümektedir. Değişik sorunları olan kişiler, bu muazzam sosyoekonomik değişimin sonucu olarak haklarını talep etmeye başladı. Barışçıl gösterilerin ardında yatan önemli bir neden varsa, o da halkımıza sağladığımız fırsatlar sayesinde Türkiye’de enerjik bir sivil toplumun gelişmesi” ifadesini kullanınca (Yurt, 30.7.2013), Haziran Direnişi’nin kara mizah hanesine AKP katkısı diye gülünüp geçilmişti.

Bağış’ın sözleri bir yönden doğru; muazzam dönüşümleri halkı öyle bir batağa itti ki, direnmek kaçınılmaz duruma geldi. Diğer yönden ise “o halde, neden haklı direnişi yasa dışı ilan ettiniz? Neden o barışçıl enerjik gelişmeye şiddeti artan polis baskısı uyguladınız? Neden canları aldınız, kanları akıttınız? Neden ‘taraftar’ ve ‘Eylül’ korkusuna kapıldınız?” diye sormak gerekir. Bağış’ın, direnişçileri “terörist” ilan etmesini de (soL, 16.06.2013) anımsatarak, emeğiyle ayakta durmaya çabalayan ve yaşadığı toplum için yapacağı çok şey olan halkın bu tür polemiklerle geçirecek zamanı olmadığını vurgulamakla yetinelim.

Kimileri hâlâ AKP’den demokrasi paketi bekliyor. Güdümlü yargıdan “adalet”, teslimiyetçi yasamadan “adil yasa” bekliyor. Gül’ün, Erdoğan’ın, Çiçek’in, Bağış’ın, Gülen’in, Obama’nın dudaklarından dökülecek sözcüklere umut bağlıyor. Sözün özü, egemenin lütfunu bekliyor.

Kimileri hâlâ demokratik anayasa bekliyor. Neymiş, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda partiler eşit sayıda temsil ediliyormuş. Komisyon tüm iyi niyetiyle, ilk kez sivil anayasa için çalışıyormuş. Uzlaşılan madde sayısı artıyormuş. Bu fırsat kaçırılmamalıymış. “On yılı aşan sürede, Anayasa’nın ve İçtüzük’ün sınırları içinde, parmak hesabıyla AKP’ye teslim olanların tesellisi” desek ağır söylemiş oluruz. Gülsek geçsek, ağlanacak hale gülmüş oluruz. Ama demeyeceğiz ve gülmeyeceğiz.

Diyeceğimiz; AKP, Cumhuriyet’i dönüştürürken, karşıtları sindirirken, on yılda on anayasa değişikliğine imza atarken, yaşam tarzına müdahale ederken neyi ne kadar önleyebildiniz ki, bu batak içinden demokrasi paketi ve demokratik anayasa çıkaracaksınız? Yeni anayasa için uzlaşıldığını söylediğiniz hangi maddelerle, dönüştürülen Cumhuriyet’i kurtarıp İslamcı faşizmi durduracaksınız? Hangi maddelerle, polis şiddetini ve vahşiliği önleyeceksiniz? AKP’nin, piyasacı-gerici rejimin “kurucu iktidarı” olmasını engelleyebildiniz mi ki “kurucu meclis” olmaya soyundunuz? Kimlerle kimler için uzlaşıyorsunuz? Bu ne çelişkidir ki, bir yandan AKP’nin demokrasi anlayışı, hukuk ve yargı düzeni, davalar zinciri, emniyet damgalı kararları eleştiriliyor, diğer yandan sanki bu düzenin mimarı AKP değilmiş gibi, onunla işbirliği yapmaktan, demokrasi yolculuğuna çıkmaktan geri kalınmıyor.

“Bu kadar katı olma”, “bir teselli ver” derseniz, “ne egemenin bağışına ihtiyacımız var, ne de egemenin gemisinden inmeyenleri teselliye zamanımız var” deriz. “Haziran Direnişi durup dururken mi çıktı” deriz. “Sömürü düzeninin iç çelişkilerinden medet umma zamanı geçti” deriz.

Yeni liberalizmin önünde intihar eden demokrasiyi, aynı zihniyetle, farklı sözcüklerle diriltmeye kalkışmak halka yaramaz, toplumsal gerçekliği yakalamaz. Artık, “ABD emperyalizmine hizmet eden bir hükümet” istenmediği gibi (http://hukumetistifaet.org/), aynı hizmete amade bir demokrasi oyuncağı da istenmiyor. Yurtseverler ve emekçiler, egemenin lütuflarıyla hamur olup ezilmeyi yeğlemediklerini, AKP damgalı piyasacı-gerici rejimin “kurucu iktidarı”na olduğu gibi, egemenin seçim sistemiyle oluşan Meclis’in “kurucu” misyon üstlenmesine de karşı çıktıklarını göstermeye, asıl olarak da sömürü düzenine karşı sınıfsal savaşımı sürdürmeye devam edecekler.

AKP, siyaset ve yönetim başta olmak üzere, halkın yaşamının tüm alanlarına el atarken, kendi alanına girenlerin de ya “ortak” ya da “kul” olmasını istemektedir. Reklam kampanyası yapar gibi, halka sağladıklarını ileri sürdükleri fırsatlar kendilerinin olsun. Halkın, fırsatçı olmadığı, fırsatçıların ipiyle kuyuya inmeyeceği, egemenin bağışıyla yaşamayı kabul etmeyeceği, kul olmayacağı iyice bellensin…etmeye başladı. Barışçıl gösterilerin ardında yatan önemli bir neden varsa, o da halkımıza sağladığımız fırsatlar sayesinde Türkiye’de enerjik bir sivil toplumun gelişmesi” ifadesini kullanınca (Yurt, 30.7.2013), Haziran Direnişi’nin kara mizah hanesine AKP katkısı diye gülünüp geçilmişti.

Bağış’ın sözleri bir yönden doğru; muazzam dönüşümleri halkı öyle bir batağa itti ki, direnmek kaçınılmaz duruma geldi. Diğer yönden ise “o halde, neden haklı direnişi yasa dışı ilan ettiniz? Neden o barışçıl enerjik gelişmeye şiddeti artan polis baskısı uyguladınız? Neden canları aldınız, kanları akıttınız? Neden ‘taraftar’ ve ‘Eylül’ korkusuna kapıldınız?” diye sormak gerekir. Bağış’ın, direnişçileri “terörist” ilan etmesini de (soL, 16.06.2013) anımsatarak, emeğiyle ayakta durmaya çabalayan ve yaşadığı toplum için yapacağı çok şey olan halkın bu tür polemiklerle geçirecek zamanı olmadığını vurgulamakla yetinelim.

Kimileri hâlâ AKP’den demokrasi paketi bekliyor. Güdümlü yargıdan “adalet”, teslimiyetçi yasamadan “adil yasa” bekliyor. Gül’ün, Erdoğan’ın, Çiçek’in, Bağış’ın, Gülen’in, Obama’nın dudaklarından dökülecek sözcüklere umut bağlıyor. Sözün özü, egemenin lütfunu bekliyor.

Kimileri hâlâ demokratik anayasa bekliyor. Neymiş, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda partiler eşit sayıda temsil ediliyormuş. Komisyon tüm iyi niyetiyle, ilk kez sivil anayasa için çalışıyormuş. Uzlaşılan madde sayısı artıyormuş. Bu fırsat kaçırılmamalıymış. “On yılı aşan sürede, Anayasa’nın ve İçtüzük’ün sınırları içinde, parmak hesabıyla AKP’ye teslim olanların tesellisi” desek ağır söylemiş oluruz. Gülsek geçsek, ağlanacak hale gülmüş oluruz. Ama demeyeceğiz ve gülmeyeceğiz.

Diyeceğimiz; AKP, Cumhuriyet’i dönüştürürken, karşıtları sindirirken, on yılda on anayasa değişikliğine imza atarken, yaşam tarzına müdahale ederken neyi ne kadar önleyebildiniz ki, bu batak içinden demokrasi paketi ve demokratik anayasa çıkaracaksınız? Yeni anayasa için uzlaşıldığını söylediğiniz hangi maddelerle, dönüştürülen Cumhuriyet’i kurtarıp İslamcı faşizmi durduracaksınız? Hangi maddelerle, polis şiddetini ve vahşiliği önleyeceksiniz? AKP’nin, piyasacı-gerici rejimin “kurucu iktidarı” olmasını engelleyebildiniz mi ki “kurucu meclis” olmaya soyundunuz? Kimlerle kimler için uzlaşıyorsunuz? Bu ne çelişkidir ki, bir yandan AKP’nin demokrasi anlayışı, hukuk ve yargı düzeni, davalar zinciri, emniyet damgalı kararları eleştiriliyor, diğer yandan sanki bu düzenin mimarı AKP değilmiş gibi, onunla işbirliği yapmaktan, demokrasi yolculuğuna çıkmaktan geri kalınmıyor.

“Bu kadar katı olma”, “bir teselli ver” derseniz, “ne egemenin bağışına ihtiyacımız var, ne de egemenin gemisinden inmeyenleri teselliye zamanımız var” deriz. “Haziran Direnişi durup dururken mi çıktı” deriz. “Sömürü düzeninin iç çelişkilerinden medet umma zamanı geçti” deriz.

Yeni liberalizmin önünde intihar eden demokrasiyi, aynı zihniyetle, farklı sözcüklerle diriltmeye kalkışmak halka yaramaz, toplumsal gerçekliği yakalamaz. Artık, “ABD emperyalizmine hizmet eden bir hükümet” istenmediği gibi (http://hukumetistifaet.org/), aynı hizmete amade bir demokrasi oyuncağı da istenmiyor. Yurtseverler ve emekçiler, egemenin lütuflarıyla hamur olup ezilmeyi yeğlemediklerini, AKP damgalı piyasacı-gerici rejimin “kurucu iktidarı”na olduğu gibi, egemenin seçim sistemiyle oluşan Meclis’in “kurucu” misyon üstlenmesine de karşı çıktıklarını göstermeye, asıl olarak da sömürü düzenine karşı sınıfsal savaşımı sürdürmeye devam edecekler.

AKP, siyaset ve yönetim başta olmak üzere, halkın yaşamının tüm alanlarına el atarken, kendi alanına girenlerin de ya “ortak” ya da “kul” olmasını istemektedir. Reklam kampanyası yapar gibi, halka sağladıklarını ileri sürdükleri fırsatlar kendilerinin olsun. Halkın, fırsatçı olmadığı, fırsatçıların ipiyle kuyuya inmeyeceği, egemenin bağışıyla yaşamayı kabul etmeyeceği, kul olmayacağı iyice bellensin…

soL

Önceki ve Sonraki Yazılar