Mustafa Yıldırım

Mustafa Yıldırım

DAVASINA SADIK TEK ÖNDER: REHBER-İMAM

 

Oyun, öyle yerli soytarılarla kurulamayacak kadar basit, ince; ama her adımı zamanında…

Belediye seçimleri yaklaştıkça yolsuzluk kayıtları yayıldıkça, muhalefet giderek bloklaştıkça… Öne çıkmamalı halkın Gezi hareketi; çatallanmalı muhalefetin sesi.

Bakmayın paşa dediklerine, Amerikan Paşası Mullen ona “İlker” diyordu ortalık yerde… Silivri’den çıkarılıverdi Mullen’in İlker’i!

Bir anda belediye seçimi unutuldu; medya göstericileri Paşalarının önünde, yanında, orasında, burasında; “İşte” dediler, “Cumhurbaşkanımız!”

Çabuk söndü paşa mumu… Artık seçimler yakın mı yakın, muhalefet medya da manşetler; “Çıktılar, çıkacaklar!” Yandaş medyada da “Çıktılar, çıkacaklar!”

Tam zamanında açtılar kapısını Silivri’nin… Muhalefetin sesleri çatallandı, her kafadan bir ses:

Kimisi “Kürt-Türk emekçi halkının devriminden”, “Suriye’den Esat, Irak’tan (İran-Amerikan ortak uşağı) Maliki ve İranlı görevlilerle Sultanahmet’te birlikte namaz kılacağız” deyiverdi  “Mustafa Kemal’in askeri” ilan eden birisi…

Hükümet Başkanı’na teşekkürü borç bildi “subay” olamamış memurların bazıları! Hedef Türklerin devleti değilmiş de kendileriymiş gibi esaret zulmünden yakınıp durdular!

Unutulup gitti asırlardır eşi benzeri görülmemiş çapulculuk! Oylar sayıldıydı, başkasına yazıldıydı derken olan oldu; belediyelerin çoğu sarardı, hele Karadeniz sapsarı kesildi! 

Kazandı yine Asitane’nin Rehber İmamı…

Seçimin üstünden bir gün bile geçmeden, muhalefet bir tas soğuk su içti dürüst halkın çalınan oyları üstüne!

Çapulun üstünden iki gün geçmemişti ki muhalefet halkın öfkesini bastırmaya soyundu ve hemen “Cumhurbaşkanlığı” sandığına bağlayıverdi gündemi.

Kapılardan serbest bırakılanlar işgal ediverdi ön sayfaları, orta sayfaları, ekranları: Kendilerine acıdıkça acıdılar… Gençleri Ayetullahlara gönderdi birisi. Gençler “İran da devrim yaşanıyor” dediler; ama Ayetullahlardan söz etmediler!

Bekledi, bekledi, ana-baba muhalefet, aday açıklayacaklar, açıklayacaklar, açıklayacaklar…

Sandığa iki ay kalmıştı; birden “asıl hedef Cemaat” dedi birisi, “AKP’ye destek olalım!”

Oldular, oldular… Sandığa on iki gün kala o da ne “Cemaate operasyon!”

Sandık güme gitti yine! Kendilerini soldan-sağdan muhalefet sanan örgütler unuttular seçim taktiklerini…

Rehber İmam, sözüne sadık, yeminine sadık, hocalarına sadık, davasına sadık; yürüyor emin adımlarla hilafet koltuğuna!

 Ara yerde “Cemaat” gösterip” kuruyor Birleşik İslam İnkılâp Kuvvetlerini!

Kardeşi Abdullah, aralarında çekişme varmış gibi yumuşatıyor irili ufaklı sözde muhalefeti! Hatıralarında kalmadı Londra’da kurulan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman ilan eden “Khilafat 1924” örgütü!

İçerdeki savaş için silahlı-uygulamalı eğitimdeler el-Kaida, al-Kudüs, Müslüman Kardeşler elemanları, Kürt Hizbullahileri, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Mısır’da, Malezya’da, İran’da…

Gün gelecek ellerinde silahları, savaşlarla pişkin dönecekler; şaşırtacaklar’

Şimdi söyler misiniz Mart’ta, Ağustos’ta sandık günlerine yaklaştıkça neden ciddi operasyonları, adım adım, harika zamanlamayla yerli ekip düzenleyebilir mi?  

Politik ufukları Kum’daki Ayetullahların karanlığıyla, Pekin’in, Şam’ın, Bağdat’ın, Moskova’nın, Katar’ın, Suud krallarının, Amerikan devletinin, İngiliz-Alman-Fransız-Atina devletlerinin, Tel-Aviv korsanlarının kararlarıyla uyumlu ve sınırlı olanlardan medet umulabilir mi?

“Bağımsızlık” ve “özgürlük” istemeyi hak etmek için önce kendi beyniniz bağımsız-özgür olacak; başka devletlerin politikalarına göre değil kendi ülkeniz için, kendi tarihsel özünüze, ahlakınıza uygun savaşacaksınız!

Ey Türkler ve kaderlerini onlarla birleştirenler!

Savaşacaksınız, hem de beş gün değil yıllar sonrası için! Ölecekseniz, gerçek insan özgürlüğü için, ilkelerini satmadan ölmeye değmeli!

31 Temmuz 2014

Önceki ve Sonraki Yazılar