CHP'den Yandaş Medya Patronlarına Uyarı

CHP'den Yandaş Medya Patronlarına Uyarı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’de yeni bir medya sürecinin yaşandığını, medya patronlarının iktidarın emrine girdiğini, basında sansür ve oto sansür uygulandığını belirterek, “Basında 105 yıl geriye gittik” dedi. Kılıçdaroğlu, gazete patronlarının iktidar yanaşmalığı yaptığını vurgulayarak, bu patronları gazetecilerin editoryal özgürlüğü konusunda uyardı.

Kılıçdaroğlu, CHP milletvekilleri Nurettin Demir, Veli Ağbaba ve Özgür Özel tarafından hazırlanan Tutuklu Gazeteciler Raporu'nu açıkladı. Bu amaçla bir basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu, Ramazan nedeniyle olabildiğinde siyasi konuşmalar yapmamaya özen gösterdiğini vurguladı. Ancak Başbakan’ın iftar sofralarında tam gaz siyaset yaptığını belirten Kılıçdaroğlu, “Maalesef üzülerek söylüyorum: Sayın Başbakan iftar sofralarını siyasal şova döndürüyor. İnsanın biraz inanca, ibadete saygısı olur, oruca saygısı olur, Ramazan ayına saygısı olur. Bırakın bari bu ayda insanlar huzur içinde bir Ramazan ayı geçirsinler" diye konuştu.

“HİTLER'İN ALMANYASI'NDA OLMAYAN SÜREÇ”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Gezi Parkı olayları sırasında tencere tava çalanlara iktidarı protesto edenler vatandaşlara karşı komşularını mahkemeye başvurmaya çağırmasına sert tepki gösteren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Öyle bir noktaya geldik ki Sayın Başbakan komşusunu komşusuna ihbar ettirir noktaya getirdi. Nasıl bir anlayıştır bu? Gerçekten üzülerek ve biraz da dehşet içinde izliyoruz. Bizim bir geleneğimiz vardı. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Farklı dünya görüşlerinde olsak bile komşulara her zaman saygı göstermişizdir. Hitler'in Almanyasında bile olmayan bir süreci nasıl başlatabiliyor, üstelik Ramazan ayında? Anlamakta zorluk çekiyoruz.”

Devlet adamlığının hoşgörü gerektiğinin vurgalayarak, bir devlet adamının  toplumu bizden ve onlardan diye ayırmayacağını belirten Kılıçdaroğlu, “Benden olanlar benim yanımda, benden olmayanlar benim karşımda. Böyle bir anlayış olmaz. Demokrasilerde yoktur böyle bir anlayış. Elinde silah, belinde el bombası miting yapacaksın, sesini çıkarmayacaksın. Ama komşu tencere tava çaldı diye her türlü hakkı, polis devleti mantığı içinde, yerine getirmeye çalışacaksın. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir" dedi.

GAZETECİLİK BİR KAMU GÖREVİDİR

24 Temmuz’un 1908’de basında sansürün kaldırılması ve sansür olmadan ilk gazetenin yayınlanması nedeniyle “Gazeteciler Günü” ilan edildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yarın bunu kutlayacağız; ama hapiste gazetecilerimiz var. Gazetecilik mesleği bir kamu görevidir. Gazeteci kamu görevini yerine getirir. Halkın gözü kulağı ve sesidir. Halkın sorunlarını dile getirir. Gazeteciliğin kendine özgü evrensel kuralları vardır. O kurallar içinde görevini yerine getirir. Ve gazeteci politikacıları uyaran, kalemiyle, ekranıyla uyaran demokrasinin vazgeçilmez kişisidir gazeteci. Gazetecinin özgür çalıştığı bir ortamda siz demokrasiden söz edebilirsiniz. Benim beğenmediğim haberi verdi diye gazeteciyi hapse atmak, onu terörist diye yaftalamak, sorgulamak, tutuklamak, gözaltına almak çağdaş demokrasilerde kabul edilen bir uygulama değildir."

"YENİ BİR MEDYA SÜRECİ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"

Başbakan Erdoğan'ın baskı ve korku yönetimiyle, sansürle ülkeyi yarı açık cezaevine döndürdüğünü vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Gazeteciler açısından da Türkiye'yi yaşanamaz bir ülke haline getirdi. Dün Türkiye Gazeteciler Sendikasının bir çalışması açıklandı. 27 Mayıs 2013'ten bu yana 59 basın emekçisi ya işinden oldu veya zorunlu izne ayrıldı, Gezi Parkı olayları dolayısıyla. Neden işine son veriyorsunuz gazetecilerin, neden zorunlu izne ayırıyorsunuz? Patronların beğenmediği haberleri yazdılar diye. Yeni bir medya süreci ile karşı karşıyayız. İktidarın ve polisin beraber denetlediği, ağırlıklı olarak medya patronlarının siyasi otoritenin emrine girdiği, siyasi otoritenin kabul ettiği haberleri yayınlayan, kabul etmediği haberlere sansür veya oto sansür uygulanan bir süreci yaşıyoruz. 105 yıl geriye gittik. 24 Temmuz 1908'te ilke kez bu ülkede sansür memuru görmeden gazeteler özgürce yayınlandı. Şimdi 24 Temmuz 2013 oto sansür ya da sansür uygulanıyor. İleriye değil, geriye doğru giden bir süreci yaşıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Tutuklu gazeteci olmaz, hapiste gazeteci olmaz, yazı yazdı diye gazeteci işinden atılmaz."

"İHALE YANINA BONUS GAZETE, TV"

Kemal Kılıçdaroğlu, Akşam Gazetesi ve SkyTürk 360’ın İstanbul’daki 3. havaalanı ihalesini alan iktidara yakın şirketlere satılmasına da göndermede bulunarak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer siz Türkiye'yi dünyada saygınlığı olan bir konuma getirmek istiyorsanız ilk yapacağınız iş medyayı özgür bırakmaktır. Medyası özgür olmayan bir toplumun demokrasi taleplerine fren koyamazsınız, Gezi Parkı eylemlerine engelleyemezsiniz, oradaki gençlerin medyada sansüre tepki göstermesine engel olamazsınız. Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kamudan ihale alayım diye önce gazeteye sahip oluyorsunuz, televizyonunuz oluyor, iktidar yandaşlığı yapıyorsunuz ve kamudan ihale alıyorsunuz. Sonra öyle bir noktaya geliyor ki; bir ihale alıyorsunuz yanına bonus olarak da bir gazete ve televizyon veriliyor size. Bana uygun yayınlar yapın diye, benim istediğim yayınları yapın diye. Halk gerçekleri görmesin diye. Böyle bir anlayış olmaz."

"ZİMBABVE VE KAMBOÇYA BİZDEN DAHA İYİ"

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün 179 ülke arasında basın özgürlüğü endeksi yayınladığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"2005'te Türkiye 98'inci sırada. 2012'de 179 ülke arasında 148'inci sıraya gerilemiş durumda. 2013'te 154'üncü sıradayız 179 ülke arasında en kötü 154'üncü sıradayız. Zimbabve, Kamboçya bizden çok daha iyi. Sormamız gereken soru şu: Sınır Tanımayan Gazetecilere kızmanın hiç bir anlamı yok. Neden biz 154'üncü sıradayız, sormamız gereken soru bu. Eğer bir ülkenin başbakanı başka bir ülkeye gittiğinde, yani Sayın Erdoğan Almanya'ya gittiğinde Sayın Merkel tutuklu gazetecilerden medyanın önünde şikayet ediyorsa ve sayın Erdoğan da 'onlar terör suçundan içerdeler gazetecilik suçundan dolayı bir elin beş parmağı kadar gazeteci içeride' derse orada inandırıcılık olmaz. Zaten yazı yazan adamı siz terörist diye tutuklamıyor musunuz?”

“DÜNYA GERÇEĞİ CHP KALEMİNDEN ÖĞRENECEK”

Daha önce hapishane raporu hazırlayan üç milletvekilinin bu kez tutuklu gazeteciler raporu hazırladığını anımsatan Kılıçdaroğlu, “Bu arkadaşlarım hapisteki gazetecilerle tek tek görüştürler, sizlere dağıttığımız raporu kaleme aldılar. Rapor çok güzel, Türkçe ve İngilizce yayınlandı. Dünya gerçeği CHP'nin kaleminden öğrenecek. Bu ülkeye demokrasi gelinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz" diye konuşu. Kılıçdaroğlu, raporun bütün uluslararası kuruluşlara gönderileceğini de bildirdi.

"ÜNİVERSİTEYE POLİS” UYARISI

Başbakan Erdoğan’ın, AKP’nin Türkiye'yi adım adım bir polis devleti haline getirmeye çalıştığına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, "Bu ülkeye özgürlükler gelinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Polis devletinden Türkiye'yi çekip çıkarmak zorundayız. Şimdi Sayın Erdoğan 'Devlet üniversitelerine de polisi sokacağım' diyor. Hepinizin önünde kendisini uyarıyorum: Sakın ola ki üniversite öğrencisi ile polisi karşı karşıya getirme! Zaten bıçak kemiğe dayanmış durumda. Polis devleti kabul edeceğimiz bir devlet türü değildir" uyarısında bulundu.

"HÜKÜMET YANAŞMACILIĞI YAPAN PATRONLAR"

Tutuklu gazetecilerin bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını istediklerini vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu, gazete patronlarını da şöyle uyardı:

"Hükümet yanaşmacılığı yapan medya patronlarına da açıkça söylüyorum: Gazetecileri, gazetenin mutfağını özgür bırakın. Onlara sansür uyguladığınızda müdahale ettiğinizde onların işine son verdiğinizde gün gelir bunun hesabını sorarız. Medya patronluğunu üslenmek farklı bir şeydir, ateşi tutmak gibidir medya patronu olmak. Ya halktan yana olacaksın ya iktidardan yana. Halktan yana oluyorsan sorun yok, iktidardan yana oluyorsan gazeteciliği bırak. Bırak o alanda özgür gazeteciler faaliyet göstersin! Hapiste bu kadar gazeteci varken bu gazeteci patronlarından ses çıkıyor mu?"

Gazete patronlarının beğenmediği gazeteciyi muhasebeye gönderip, “Al parayı çık kapıdan” diye kovduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, “Bu doğru değil. Gazetecilerin pek çok sorunu var. Gazeteciler günündeyiz, yarın onu kutlayacağız, ama neyi kutluyoruz? Hüzün var acı var gözyaşı var. Hayatı özgürce teneffüs edemeyen bir gazeteci nasıl yazı yazacak? Tek sığındıkları alan şu anda özgür medya dediğimiz dijital dünya” dedi.