Bu Yazıda ki

07.02.2011 13:29 Diyelim ki başkansın. Yetkinin sınırı, servetin haddi hesabı yok. 100 çalışan vergi vermiş almışsın, dilediğin gibi kullanmışsın, karışanın görüşenin yok. 47 si seni seçmiş, 53 ü senden nefret etmiş.

Bu yazımı 07.2011 de yazmışım. Değiştirmeden yeniden.


Geçen hafta boyu Mısır’ı konuştuk.  Uzun bir sessizlikten sonra, başta başbakan sonra hükümet üyeleri de görüşlerini açıkladılar Tahrir Meydanı nı dolduranlar konusunda.
 
Başbakan;
 
"Bizler insanız, faniyiz. Baki olan saygıyla anılmaktır. Halkın insani taleplerine kulak verin" dedi
 
Devam etti.
 
“Türkiye'nin bölgede bütün taşları yerinden oynatacak, tarihin akışını değiştirecek roller oynadığını, ''şahsiyetli bir dış politika'' izlediklerini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
 
 
''Zalime 'dur' diyen Türkiye ezberleri bozmaktadır.”
 
Başbakandan ezberlediğimiz demeçler. Her zaman ki gibi kulağa çok hoş gelen, itirazı “gayrı-kabil” düşünceler.
 
Bu konuda çok şey söyledi başbakan. Okumuş, duymuşsunuzdur. Mubarek’e, bir uyarı ile yine muhteşem bağlıyor başbakanımız.
 
“Bizler faniyiz, kalıcı değiliz. Her birimiz ölecek ve geride bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız. Müslümanlar olarak hepimizin gideceği yer, 2 metreküp çukurdur.”
 
Evet, önemli bir ortaklık, “2 metrekarelik çukur” ortaklığı.
 
Mevkiimizin, yetkilerimizin bitip, haklı haksız, yollu yolsuz, yasal, yasadışı tüm edindiğimiz servetimizin, kirli beyaz renk bir patiskaya dönüştüğü, cepsiz bir kıyafet. Ve 2 metre karelik bir toprak çukur eşitliğinde ortaklık.
 
Sanırım gerçekten de tüm adalet sistemlerinin sağlayamadığı gerçek eşitliğin ortaklığı.
 
Yetki yok, koruma yok, polisin yok, askerin yok, dokunulmazlık yok, arkanda 100 kişinin 47 si bile yok. Kesin bir yalnızlık.
 
Başbakanın dediği gibi; yaptıklarının arkasından, asla devlet başkanı, başbakan, padişah, sultan hatta peygamber bile denilmeyecek, çukur ortaklığına giden yolun ilk gününde. “Er Kişi Niyetine.” Ya da Hatun Kişi Niyetine”Allahu ekber.
 
Ortaklık kesin ortaklık ama. Bu konuda korunma, kollanma yok. Dokunulmazlığın işe yaradığı da hiç görülmüş şey değil. 4 metre kare kirli beyaz keten, ya da patiska, 2 metre kare çukur sahiplik artık makam.
 
Yoksullar, haksızlığa uğramışlar, kandırılmışlar, suçsuz yere hapislerde zindanlarda eziyet görmüşler, gözüne biber gazı sıkılmışlar, tekmelenmişler, protestolara niyet edip eyleme geçemeden gözaltına alınmışlar, türlü yöntemler ile korkutulmuşlar, ana dili unutturulmuşlar, vatan uğruna can vermişler, “düşünüyorum bari yazayım”, deyip hakkında dava açılmışlar ile aynı servetin sahibi olmak eşitliği.
 
Gerçek adaletin,  tecellisinin ilk günü.
 
Ve kravatı, ,ipek gömleği, marka saati, 250 $ lık, ayakkabısı yerine, beyaz keten, cepsiz kefen. Villalar, son model arabalar, uçaklar ve bir ömürde nasıl kazanılır bilinmez, muhteşem bir servet yerine ise, tek varlığı,  2 metrekare bir çukur içinde, beyaz keten giydirilmiş soğuk beden.
 
Her kesimden, her renkten, her dilden, her dinden insanın 2 metrekare çukurlar birlikteliği.
 
Yaşarken tüm yönetilenlerin yapamadıkları, kesin bir eşitlikte birbirine komşu olabileceği, 2 metrekarelik çukurlardan oluşmuş sessiz bir örgüt ortaklığı. %47 sinden, % 53 üne, hiç fark etmeyen % 100 eşitliğe sahip “ayrıştırılamaz, bölünemez bir kalabalık.
 
Eğer çok, çok önemli bir “zat-ı muhterem” değilseniz ve bir anıt dikilip ayrılmadıysa çukurlarınız ötekilerden, herkesle yan yana yatabilme şansı/şansızlığı eşitliğiniz de var.
 
Yok öyle, VIP çukuru diye bir şey.
 
Askerlikten bir şekilde yırttınız diyelim, yırtamayan bir şehitle, 50 cm arayla komşu olabilir, sevaplarından faydalanabilir, orada da yırtarsınız mı, bilemiyoruz?
 
Yargıçsınız, savcısınız diyelim. Ve siz karar verinceye kadar, birilerini suçsuz yere zindanlarda yatırdınız. Sonra da, “suçsuzmuş yahu bunlar” deyip salıverdiniz.
 
Ama kadere bak. Onlardan biri cübbesiz, rütbesiz, yatıyor yanı başındaki çukurda. Seninde cüppeyi, koymamışlar haliyle yanına, kırılacak kalem de yok, asılacak beden de, ne olacak! Bunu da bilemiyoruz.
 
Diyelim ki başkansın. Yetkinin sınırı, servetin haddi hesabı yok. 100 çalışan vergi vermiş almışsın, dilediğin gibi kullanmışsın, karışanın görüşenin yok. 47 si seni seçmiş, 53 ü senden nefret etmiş.
 
Ama başkansın ya, farz edelim ki, “sen beni desteklemedin”, demişsin eziyet etmişsin, 100 vergi vereni birbirine düşürmüşsün, Allah’ın kullarını, sen şöyle farklısın, sen böyle değişik düşünürsün, sen bizden değilsin, sen onlara benziyorsun, ya da benim gibi düşünmüyorsun diyerek bölmüşsün, ayrıştırmışsın.
 
Taç, taht, araba, uçak, mevki, yetki elden gitmesin diye her şey yapmışsın. 100 ün, her geçen gün birazı daha korkmuş, sinmiş, çaresiz kalmış ve “ilahi eşitlik”, sonrada ölmüşsün.
 
Ne taht var ne taç kalmış. Yatıyorsun ötekilerle yan yana, aynı metre kare çukurda.
 
Tüm eziyet ettiklerin, korkutup sindirdiklerin,  haksızlığa uğrayanlar, ayrışıp kardeş kurşunu ile ölenler, işsizlikten, yoksulluktan kafasına sıkanlar, güvensiz işyerlerinde, tersanelerde, ruhsatsız inşaatlarda, üç kuruşa çalışırken düşenler ve parçalananların çukurları, çevirmiş, senin çukurun etrafını.
 
Sormazlar mı sana?
 
Bunca yıldır başbakansın ey kudretlimiz!
 
Tüm yetkiler elinde, astığın astık, kestiğin kestik. Vergi dersen aldın, yetki dersen, zaten vardı, süre dersen az olmadı. Karışanın yoktu, görüşenin yoktu.
 
İşine geldiğinde yasama gücün var, her şey değişebiliyor, işine gelmediğinde anayasa eksik!
 
“E peki, bize ne oldu, neydi bu başımıza gelenler!” Diye.
 
Başbakanımız her zamanki gibi haklı, bunları Mısır Başkanı Mubarek'e, hatırlatmaya.
 
 Tahrir Meydanındaki, yıllardır ezilmiş, ötelenmiş, sindirilip korkutulmuş, ama şimdi “isyan” etmiş, Mısır halkı adına.
 
Mantıklı da üstelik.
 
Cuma Hikmet
 

Önceki ve Sonraki Yazılar