Bu yasa Türkiye'nin tabiatını bozacak!

Bu yasa Türkiye'nin tabiatını bozacak!

Bu yasa Türkiye'nin tabiatını bozacak!

Bu yasa Türkiye'nin tabiatını bozacak!
 
Yusuf Yavuz
2002 yılından bu yana üzerinde çalışılan 'Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı', görüşülmek üzere TBMM gündemine geliyor. Türkiye'nin doğasına ve korunan alanlara yönelik yatırımcıları özendiren içeriğinden dolayı "tabiatı bozuk yasa" olarak nitelenen ve meclisten geri çekilmesi için imza kampanyaları düzenlenen tasarıya, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri tepki gösterdi. 
 
TMMOB: 'SAĞLIKLI ÇEVREDE YAŞAMA HAKKI ORTADAN KALKACAK'
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) kanunun yürürlüğe girmesi ile 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'nun yürürlükten kalkacağını ve doğa için şimdiye kadar elde edilen kazanımların geçersiz hale geleceğini açıkladı. Tasarının, doğal varlıkların korunmasına ilişkin yasal düzenlemelerin temelini oluşturan, Anayasa’nın; Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması başlıklı 63. maddesine genel olarak, özel önem atfedilen doğal varlıklar için de Kıyılardan Yararlanma başlıklı 43., Toprak Mülkiyeti başlıklı 44.,  Sağlık, Çevre ve Konut başlıklı 56. ve  Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi başlıklı 169. maddelerine aykırı olduğu görüşü savunulan TMMOB açıklamasında, "TBMM’ye sevk edilen Tasarının, yasalaşması halinde ülkemizde çevrenin korun(a)maması ve Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenmiş olan sağlıklı ve dengeli doğal bir çevrede yaşama hakkının ortadan kalkması, ağır çevresel tahribatların oluşması gündeme gelecektir. Anayasa’nın 63. maddesinde düzenlenmiş olan kültürel ve tabiat varlıklarının korunması konusunda boşluk oluşacak; iç içe geçen kültürel, tarihi ve doğal varlıkların talan edilmesine yol açacaktır" görüşüne yer verildi. 
 
DOC. DR. YÜCEL ÇAĞLAR: 'HER TÜRLÜ KAMUSAL VARLIĞI PARAYA DÖNÜŞTÜRME YAKLAŞIMININ GÖSTERGESİ'
Tasarıya ilişkin kapsamlı bir değerlendirme yapan Doç. Dr. Yücel Çağlar, konuyla ilgili yapılan onca özverili katkı ve uyarılara karşın düzenlemenin, siyasal iktidarın her türlü kamusal varlığı metalaştırma ve  'parasal yarar'a dönüştürme yaklaşımının tüm göstergelerini taşıdığı görüşünü savundu. Tasarının bu yönüyle değerlendirildiğinde siyasal iktidarın, ülkenin doğal varsıllığının da ayırdına vardığını ortaya koyduğuna değinen Çağlar, AB üyelik sürecinin ve uluslararası anlaşmaların gereği olarak 'göstermelik' hazırlanan tasarının hazırlık aşamasında 'doğa koruma' alanındaki zengin bilgi ve deneyime ilişkin birikimin dikkate alınmadığının altını çizerek, şunları söyledi: 
"yürürlükteki 'doğa korumacı' yapılanmanın ve etkinliklerin zayıf ve güçlü yanları ile nedenlerinin gerçekçi ve dinamik bir çözümlemesi yapılmamış; başta 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu olmak üzere ülkemizdeki doğa korumacı yapılanmanın doğal varlık ve süreçlerin gerektiğince ticarileştirilmesini kısıtlayan kurallarının tümüyle etkisizleştirilmesi amaçlanmış; doğa koruma amaçlı düzenleme ve etkinlikleri yaşama alanlarını dışsallaştıran, bir anlamda 'marjinalleştiren' geleneksel yaklaşımın değiştirilmesi yerine pekiştirilmesi, yeğlenerek bu alandaki toplumsal duyarlılığın siyasal iktidarı engelleyici tutum ve davranışlarının önlenebilmesi ve/veya en aza indirilmesi amaçlanmış; kesinlikle demokratik düzeneklerin işletilerek planlanması, projelendirilmesi ve yine kesinlikle demokratik düzenekler işletilerek uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken 'doğa koruma'  etkinliklerin devlet, dolayısıyla siyasal iktidar odaklı bir yapıyla yürütülmesi hedeflenmiş;  sözünün sıkça edilmesine karşın nasıl bir 'katılım' düzeneğinin öngörüldüğüne hiçbir açıklama getirilmemiş; 'Korunan alanlarda turizm yatırımları başta olmak üzere birçok ekonomik faaliyet halen devam etmekle birlikte, geçmişte koruna alan planlarının yerel, bölgesel ve ulusal planlarla entegrasyonu sağlanamadığı için korunan alanlarda arzu edilen başarı sağlanamamış…'gibi tümüyle yanlış bir saptama temel alınmış; başta 644, 645, 648 ve 657 sayılı KHK’lerle yapılan olmak üzere 'doğa koruma' alanındaki yerleşik kurumsal ve hukuksal düzenlemeler hemen hemen hiçbir boyutuyla göz önün alınmamış; 'doğa korumacılığı' alanında yaşamsal önemde kavram ve terimler akıl almaz bir savrukluk ve özensizlikle kullanılarak anlaşım birliği büyük ölçüde olanaksızlaştırılmış; daha da önemlisi, uygulamacı birimler arasında çatışmalara yol açabilecek tanım ve açıklamalar yapılmıştır." 
 
DOĞAL VARLIKLARA ZARAR VEREN UYGULAMALAR KURUMSALLAŞACAK
Tasarı bu biçimiyle bir yanıyla kamusal yapılanmayı doğa korumacı alanında da tasfiye etmeyi bir yandan devlet ve siyasal odaklı yapılanmayı öne çıkarmayı hedeflediğine değinen Çağlar, öngörüldüğü gibi yasalaşması durumunda doğal varlık ve süreçlere zarar veren uygulamaların kurumsallaşmasına ve yaygınlaşmasına yol açmasının kaçınılmaz olacağını belirtti. Tasarının 1. maddesinde yer verilen “sürdürülebilir kullanım” ifadesinin, her yönüyle keyfiliklere yol açabileceğini ve sektörel düzeylerde ayrı strateji, dolayısıyla farklı kurumlaşmalara gerektirebileceğini savunan Çağlar, aynı maddenin 2. fıkrasında yer verilen; “…geliştirilmesi” ve “…her türlü izin…” ifadelerinin işlevlerinin, koruma alanları yönetimiyle bağdaştırılamayacağını belirterek düzenlemeden çıkarılması gerektiği görüşünü savundu. 
 
Fotoğraflar: Tasarının iki yıl önce mecliste görüşüldüğü günlerde Ocak 2011'de Anadolu'nun dört bir yanından Ankara'ya gelerek meclis önünde eylem yapan sivil toplum örgütleri, düzenlemenin geri çekilmesini talep etmişlerdi.