Boşuna "Akil Adam" Yapmamışlar

Boşuna "Akil Adam" Yapmamışlar

.



'BEN BU TUZAĞA DÜŞMEM'

Kürt meselesinin Magazin Gazetecileri Derneği gecesine indirgendiğini söyleyen Kadir İnanır “Gazeteciler ve siyasetçiler tuzağın içine düşüyor... Başbakan bir laf atıyor bütün ülke birbirine giriyor” diyor

AHMET KAYA  TARTIŞMASINA CEVAP

“Tüketen, yok eden, hakaretle küçültülen, zavallılaşan insanın karşısına BARIŞ’ı koyabildiğimizde; siz o zaman görün nasıl da değişiyor her şey...” Onu son zamanlarda gündemin en ilgi çekici ‘öğe’lerinden biri yapan ‘Ahmet Kaya’ tartışmalarına cevabı bu oldu Kadir İnanır’ın. Tartışmayı devam ettirmenin asıl meselenin içini boşaltmak olacağını söyledi.

AKİL İNSAN

Hayatının önemli bir bölümünü Türkiye’de kangrenleştiği zannedilen Kürt meselesi üzerine kafa yorarak geçiren, kanın barışla durmasına dair bir umut gördüğü için siyasi görüşü hiç uymadığı halde AKP hükümetinin Akil İnsan projesinde çalışan, bu nedenle muhatap olduğu hakaretler karşısında tek başına kalan Kadir İnanır, çok sevdiği Ahmet Kaya’ya sahip çıkmadığı iddialarına yine bölge halkının sesi olarak yanıt verdi. ‘Gelin esas sorunu konuşalım’ dedi.

MAGAZİN GAZETECİLERİ DERNEĞİ 

Ahmet Kaya ile ilgili son açıklamada “Kürt meselesi Magazin Gazetecileri Derneği gecesine indirgeniyor” dediniz. Açıklamanın ardından konuşmayı reddediyorsunuz. Neden?

Bu olayın Kürt meselesinin içini boşaltma olduğunu bildiğim için. Devam edersek, biz de o boşaltmaya alet olacağız. Tuzağın içine düşüyorlar, hem gazeteciler hem siyasiler. Büyük bir tuzak kuruyorlar, atıyorlar ortaya, haydi millet birbirine giriyor; temel sorunlar unutuluyor. Siyaset öylesine polemik ya da günlük aktüel çarpışmalara dönüştü ki.... Başbakan bir laf atıyor, bütün ülke birbirine giriyor bir süre sonra unutuluyor. Yugoslavya’ya gittiğimde öğrendim Tito da böyle yaparmış. Çok sert bir laf edermiş, bir ay kaybolurmuş. Millet onu bağıra çağıra tartışırmış. Alternatif siyaset üretmediğin, bir dedikodu mekanizması gibi karşı tarafa cevap verdiğin sürece muhalefet de olamıyorsun, inandırıcı da...

29 EKİM’DE HAKKARİ’YE GİTTİM

Yaşam tarzı tartışmalarını da bir çeşit tuzak olarak mı görüyorsunuz?

Sadece buna indirgememek lazım. Şu anda yapılanların başındaki partinin tüzüğü var, açık açık söylüyorlar ‘muhafazakar parti’ diye. Tüzüklerine göre hareket ediyorlar. Bir parti ‘Ben sosyal demokratım, sosyalistim’ deyip birdenbire bunları yaparsa şaşırırsın. Böyle bir şey yok ki. Beğenmiyor musun?

Oy verme, mi?

Oy verme meselesi değil. Ne demek oy verme? Oy vermedik diye böyle mi yapması gerekiyor.

Polemikler karşısında muhalefet nasıl tavır almalı?

Bu aşamada MHP’lilere bir şey demiyoruz onların bir siyasi doktrini var, onun üzerinden siyaset yapıyorlar. Ama bir sosyal demokrat CHP de iktidar partisinin tuzağına düşerse, kendiliğinden kaos başlar. Ondan sonra da kendini dayanılmaz sanan köşe yazarları, sanki bütün Türkiye onları okuyormuş gibi sabah akşam küçücük cılız köşelerinde zavallı kompleksli kimlikleriyle kin kusmaya başlarlar.

Siz de ‘Akil İnsan’ sürecinde bu tür yazıların hedefi oldunuz...

Ben bu akil insanlığı başından beri kabul etmedim. ‘Barış elçisiyiz biz’ dedim. İnadına bunlar habire hala utanmadan ‘Başbakanın akili’ diyorlar. Eğer ısrarla ‘akil’ diyeceksen, Başbakan’ın değil, ben bu halkın, Güneydoğu halkının akiliyim. 29 Ekim’de Hakkâri’ye gittim, onlar buralarda kutlarken. ‘Beraber kurduk bu cumhuriyeti’ dedim. Salon inledi. Ama Hakkâri’nin yoksulluğu üzerine, insanların orada çektiği çileler adına tek kelime söylemezsen, ‘Bir sorun yok’ dersen olmaz. Kafatasçıları tedavi ediyoruz. Onlar bağırıp çağırdıkça bizim söylediğimiz doğruyu bulacaklar. Adam diyor ki “Ben milliyetçiyim”. Gel sana öğreteyim milliyetçi kim? Bizim milliyetçilik anlayışımızda halkların kardeşliği var. Vatan haini diyorlar. Vatan haini ne? Yurttaşlık görevini doğru yapmayan. Yani vergisini doğru dürüst ödemeyen. “Hain” diyen herkese söylüyorum, acaba siz bugüne kadar yurttaşlık görevinizi yerine getirip vergilerinizi doğru ödediniz mi bu devlete?

Fikirlerim AKP ile örtüşmez

Barış sürecinin AKP’ye yaradığını mı düşünüyorlar?

Yeni bir şey de değil bu mücadele. Öyle kimse lütfetmedi. 90 yıldır verilen bir mücadelenin karşılığıdır yaşadıklarımız. Benim Adalet ve Kalkınma Partisi’yle hiçbir ilgim yok, siyasi düşünceleriyle düşüncelerim örtüşmez. Ama sorun çözülmezse ülke bataklığa döner.

Bölge halkı ne istiyor?

İnsanların istediği tek şey var huzur. Huzur da barışla sağlanır. Sen ‘Böyle bir gerçek yok’ diye iddia ediyorsan, bu gerçek var kardeşim. Merak ediyorsan olup olmadığını, bölgeye gidersin görürsün; ama sen gidemiyorsun. Gidemediğin yer senin değildir, onu bildiğin için kin kusuyorsun. Demokrasilerde özellikle bireyin yaşamın kendisine dair söylediği gerçeklere saygı duymak lazım. Ben böyle yönetilirse daha iyi olacağına inanıyorum bu ülkenin, deme hakkı var herkesin. Yoksa bir grup gelir de ‘Hayır bu ülke böyle yönetilecek derse’ o doğru değil. Dünya, çağ değiştikçe doğruluk kavramları da değişir. Artık tek başına devlet yok, globalizm diye bir şey var. Eskiden ‘10 milyonluk Yunanistan, öksürsek yok ederiz’ diyorlardı. Hayır, edemezsin kardeşim. Ettirmezler.

Barış süreci ‘globalizm’in getirisi mi?

Kuzey Irak’taki enerji kaynaklarının emperyalist güçler tarafından üretilip, satılmasının ve bol kazancın kavgası bu. Onun için barış eli sıklaştırıldı. Gerçek temel üzerine bir de bu bindi. Bölgedeki enerji kaynaklarının üretilip dağıtılması büyük zenginlik yaratacak. Teknoloji ne bizde ne de bölgede var. Emperyalist güçlerde var. Enerji kaynaklarını üretecekler, taşıyacaklar; ya İskenderun’dan ya da Mersin’den. Geçecekleri bütün yollarda huzur olması gerekiyor. Bu da benim naçizane gözlemim.

Barzani’yle yakınlaşmayı da bu doğrultuda mı değerlendirmeliyiz?

Barzani mesele değil. Onların hepsi küçük fotoğraflar, seçmenine siyaset yapan hareketler. İşin özünde sorun var, o sorunu ortadan kaldırılmak zorunda. Seçimlere kadar bu gerginlik devam edecek. Olmaması gereken gerginlikler olacak. Provokasyon da olabilir. Birtakım canlar da yanabilir. Ama sonunda bu alınan büyük karardan artık dönüş yoktur.

Süreç rayında gidiyor mu?

Kürt meselesi inşallah barışla bitecek. Başka şansı yok çünkü. Bu işi kazara beceremezsek, yemin ediyorum, buna karşı çıkanların hiçbiri evlerinden dışarı gidemezler. Bırak evlerini tuvaletten bile çıkamazlar.

BARIŞ ELİNİ KOPARAN YANAR

Süreçteki ziyaretlerinizde fikri bir dönüşüme şahit oldunuz mu?

Gergin ortamlar oluştu her gittiğimiz yerde. Toplantıların hepsinde istisnasız Şehit Aileleri Dernekleri ve Ülkücüler vardı. Adamlar öyle bir saldırdılar ki. Sanki biz bu ülkeyi bölüyormuşuz, vatan hainiymişiz; “Sizi yargılayacaklar, sizi asacaklar” gibi tepkiler. Televizyonda dinlediğinin aynısını söylüyor. ‘Bırakın özgürce konuşsunlar’ dedim. Kendi fikrini özgürce söyleyecek, çatışacağız, sonunda anlaşacağız. Sorunu yok etmenin başka yolu yok. Sonunda kavga ettiğimiz herkesle resim çektirdik. Ben onların Kadir Ağabeyiyim, kardeşiyim. 3,5 ay ölümler gelmeyince bütün bu direnişin kırıldığını gördüm. Bir sene daha ölüm gelmese, olaylar düzelecek, yumuşayacak. Barışın eli birbiriyle sıkışacak. Hükümet ya da muhatabı, kim ki bu barış elini ortadan çekerse, ikisi de fena durumlara gelecek, o elleri yanacak. Siz bu halkın barış hasretiyle oynayamazsınız. Büyük bir barış hasreti var 30 yıldır devam eden, bana göre 90 yıldır devam eden bir kavganın barışa yönelik hasreti var. Şimdi 11 ay ölümlerin gelmediği bir sıcaklıkla süreç devam ediyor. Hadi bakalım, bir tanesi ayırsın elini, ben yapmıyorum desin diyebiliyorsa.

YASAL GARANTİ GEREKİYOR

Ayrılıkçılar sürece ikna mı?


Ayrılma diye bir şey yok. Kürt halkı “Beni geri zekalı falan mı sanıyorsunuz? Boğazı, Lara plajlarını size bırakacağım, dağlara çıkacağım... Siz gidin kardeşim” diyor. Kimsenin böyle bir derdi yok. ‘Bu devleti biz kurduk. Beni insan yerine koyacaksınız. Efendimiz olmayacaksınız artık’ diyor. ‘Eşitlik istemeyenler de bundan vazgeçecekler’ diyor. Mesela kadın diyor ki ‘Neymiş bunların sorunu? Ben o Kürt kadını çalıştırıyorum, kızını da okutuyorum’ diyor. Ben de diyorum ki bir de sigorta yaptıracaksın ve asla yüksek sesle konuşmayacaksın. Artık askerde bütün nöbetleri Kürt Memed’ler tutmayacak. Herkes eşit nöbet tutacak. Kürt Memed’i nöbette unutuyorlardı biliyor musun? İki saat yerine altı saat tutuyordu yıllarca, tarih boyunca. ‘Kürt Memed nöbete!’ Ben mi uydurdum bu lafı. Trakyalı Ahmet ya da Karadenizli Yusuf değil niye hep Kürt Memed? Bu toplumda beraber yaşıyorsak herkes temel hak ve özgürlüklerden eşit derecede istifade edecek. Bir de yasalarla garanti altına alınacak.

AKP kendi varlığına mı bağladı barış sürecini?

AKP olur, olmaz; bu hiç önemli değil. Kim gelirse gelsin süreç devam edecek, bu olay bitecek. AKP gidince yerine gelecek hükümet bu barış elimi kaldırıyorum diyemez. Tam tersine belki daha iyisini yapar. CHP’nin devam ettirmeme şansı mı var? Bu savaşı tekrar başlatmaya kimsenin gücü yetmez. Bu seferki hiçbir şeye benzemez. Bu barış elini koparan yanar.

Demokrasi paketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onun adı ‘Bu kadar mı paketi’. Tabana siyaset yapılıyor. Seçimlere kadar o paket epeyce açılacak. Habire paket açılacak.

Ne eklemek lazım paketlere?

Birey olarak eşit haklar. Sonra dil. Bak şimdi Kosova’da Türkler kendi dillerinin anayasaya koyulması için mücadelesini veriyorlar, Türkiye’de sorun oluyor. Bir başkası istediği zaman sorun oluyor. Bu toplum ikiyüzlülükten vazgeçecek.

Abdullah Öcalan’ın hapisten çıkmasına doğru gidecek mi süreç?

Apo halkın önderi. Görmüyor musun bir elini kaldırması yetiyor. Zaten hükümet de onunla götürüyor işi. Hükümetle konuşulan şeyler Apo tarafından aktarılıyor. Şartlar oluşur mu bilmiyorum. Onun da şu aşamada düşündüğünü sanmıyorum. Bu sorunlar ortadan kaktıktan sonra, toplumun kendi iradesi ‘evet’ derse olabilir ancak. Çünkü şu aşamada provakasyona uğrayabilir. Şartların olgunlaşması güzel olur, öyle olması lazım. Bir ülke ana meselesini hapisteki bir adamla konuşuyorsa, bu gerçeği yok saymak saftiriklik olur.

Bu kadar tartışmanın konusu oldunuz. Umduğunuzu bulabildiniz mi ‘Akil insan’ sürecinden?

Bir gün bu ülke toplumun tamamını ilgilendiren radikal kararlar almak istiyorsa ilk müracaat edecekleri yer parlamento değil sivil toplum kuruluşları olacak. Çünkü sivil toplum kuruluşlarına ilk defa özgürce bağırdılar toplantıda. Bir ülkede bu kadar bilgili, bu kadar cesur bir halk varmış meğer. Şunlara dersini vereyim diye nasıl bağırdılar biliyor musun? Bağırdı ama sonunda yaptığının yanlış olduğunu gördü. Çünkü ölümler gelmedi. Vatan da bölünmedi, bayrak da düşmedi. Hiçbir şekilde bunlar olmayacak. Dicle ve Fırat’ın üzerine kurulmuş 22 tane baraj, bir o kadar da santral, doğal kaynaklar bölünecek, öyle mi? Buna çocuklar bile güler.


SEVENLERİNE MEKTUBU 

Ben gazeteciliğin ne kadar zor olduğunu iyi bilenlerdenim. Gazete patronunun problemlerini, köşe yazarların yazma konusundaki sıkıntılarını, röportajların özgürce yapılıp yayınlanmadığını çok iyi biliyorum.

İnsan sevgilisine bile her gün mektup yazma olasılığından ve yeteneğinden yoksunken, her gün ülke sorunlarını yazma görevini sürdürürken nasıl zorlanır, iyi biliyorum.

Hele bu yazar kafatasçı- ulusalcı biriyse durum daha da zorlaşıyor. Son zamanlarda köşelerini benimle dolduruyorlar. Üç, beş zavallı kafatasçı sürekli saldırıyorlar. Sanki bütün Türkiye onlarınmış gibi havalanıyorlar da istiyorlar ki ben ülke sorunlarıyla ilgilenmeyeyim. Bir köşede pısırık birisi olarak kalayım ve bir magazin figürü olayım.

Böyle olanlar var. Ama ben asla böyle biri olmayacağım. Tam tersine bu güzel ülkenin güzel insanları daha mutlu, daha huzurlu yaşasınlar diye, ülkenin başına çökmüş belaları ortadan kaldırmak, halkların kardeşliği üstüne kurulmuş bir barışı kurmak için bütün gücümle çalışacağım. Hem de üç, beş kafatasçı-ulusalcı cahillere vatan ve millet sevgisinin onların tekelinde olmadığının dersini vererek. Ülkenin başındaki en büyük sorun Kürt sorunudur. Ve bu sorun mutlaka barışla çözülecektir. Kandan nemalananlar bir gün mutlaka aç kalacaklardır. Aydınlık, pırıl pırıl bir geleceği kurmamız için elimizi taşın altına koymalıyız. Ben koydum. Bu güzel ve canım ülkede özgürce yaşamak ve filmler çekmek istiyorum. Karanlıktan hep korktum. Uyurken bile ışık girsin isterim odama. Su katılmamış bir sosyal demokratım ben. Hiçbir sapmam olmaz. 100 röportajımda söyledim. Bu akillik meselesi siyasi düşüncesine karşı olmama rağmen onlardan da gelseydi kabul ederdim diye. Ama işine gelmez karanlık dünyayı savunanların. Sonunda benim savunduğum gerçekler kazanacak. Barışla bitmeyen savaş yoktur çünkü.

Etnik kimlik meselesi mutlaka çözülmelidir. Anayasada teminat altına alınmalıdır. Etnik kimlik meselesi demokratik mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Pazarlık konusu edilemez. Çerkes, Boşnak ve Lazlar, Gürcüler, Arnavutlar da haklarının kazanılması için mücadele edeceklerdir.

Sonunda; YAŞASIN HAKLARIN KARDEŞLİĞİ VE YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE gerçeğini hep beraber söyleyeceğiz ve mutlaka kazanacağız.