Saim Tokaçoğlu

Saim Tokaçoğlu

BİZİ KENDİ ÇUKURLARINA ÇEKİYORLAR!

"Bu kadar yılda yapamadıklarını 10 yılda yaptık. Şu kadar duble yol yaptık. Bu kadar bilmem ne yaptık…"

Ağızlarından dökülen cümlelerin kodlarını deşifre edecek bir teknoloji olsa, bu cümleler "Bu kadar yılda yaptıklarınızı 10 yılda dibine kadar sattık. Hektarlarca orman arazisini iskâna açtık, yüzlerce Ali Ağaoğlu yarattık. Ormanları yok ettik, milyonlarca ağaç kestik, dolar karşılığı yandaşları zengin ederek ithal ettiğimiz yeni yetme fidanları ve çim alanları yeşil alan diye kakaladık. Satacak, götürecek çok fazla şey bırakmadık ama bir 10 yıl daha kalırsak memleketi dibine kadar kazıyacağız inşallah"a dönüşüverecek.

Seçim konuşmaları bile ötekileştirme üzerine. "79 yılda yapamayanlar" kimler? Neyi, toplumun hangi kesimini hedef aldığınızı biz biliyoruz? O kadar geniş bir kitle ki kastedilen; Cumhuriyet yanlıları, laikler, Kemalistler, CHP'liler, MHP'liler, üniversite öğrencileri, lise öğrencileri, öğretmenler, askerler, mimarlar, mühendisler, şehir planlamacıları, doktorlar, işverenler, işçiler, memurlar, gazeteciler, foto muhabirleri, kameramanlar, köşe yazarları, ressamlar, heykeltıraşlar, sinemacılar, tiyatrocular, okuyan, yazan, çizen, düşünen, düşüncesini dile getirmekten çekinmeyen bütün insanlarımız. Ekleyin ekleyebildiğiniz kadar.

Kupon arazi satışından rektör atamalarına, hangi TV kanalında kimin çalışacağına ya da çalışmayacağına, hangi gazeteden kimlerin kovulacağına, yerine hangi yandaş gazetecinin (!) alınacağına kim karar veriyor?

"Ya taraf olacaksın, ya bertaraf!"

Yerel TV kanallarının çalışanlarının bile evine memurlarını gönderiveriyorlar üzerlerinde baskı kurmak için.

Bütün söylemleri kendilerinden olmayanlara nefret kusmak ve arada bir "ayet sallamak" üzerine kurulu.

Psikologlar, her şeyi göze alarak TV ekranlarında dile getiriyorlar kaygılarını. Kaygıları yalnızca bu söylemlerin sahipleri adına değil. "Haberleri izlemeyin" diyorlar, "ruh sağlığınız olumsuz etkilenebilir."

10 yıldır Cumhuriyet'in mirasını sata sata bitiremediniz. Pardon, bitirdiniz. Satacak, iç ve dış yandaşlarınıza peşkeş çekecek bir şey kalmadı. Kara göründü, kıyamet de ondan sonra koptu zaten.

Twitter'a erişimi çağdışı, hukuk dışı uygulamalarla yasakladınız. Ama her nasılsa erişimi yasak olan Twitter'da cirit atıyor herkes. Hatta rekor kırılıyor sayenizde. Facebook'un kapatılması da gündemde, yayınlanmasını istemediğiniz içeriği çıkartmayı reddettiği için. Çıkartılması istenen içerik ne? Tapeler, videolar, fotoğraflar… Ne var bu videolarda? Hırsızlıklar, rüşvetler, yolsuzluklar. Bunları soruşturan, kovuşturan kim varsa oradan oraya sürülüp duruyor, gittiği yerde koltuğunu ısıtamadan başka bir yere tayin ediliyor.

Bütün bu olanları protesto etmek için demokratik haklarını kullanan insanlar, dünyada çok az rastlanır bir polis şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Eskiden karşıdan gelenin siyasi görüşünü parkasından, bıyıklarından anlardık. AKP'nin polis şiddeti biraz daha sürerse, birbirimizi gaz fişeğiyle kör olmuş gözlerinden tanıyacağız.

Üzerinde çok fazla konuşmadığımız, konuşmaya fırsat bulamadığımız büyük bir tehlike var.

Sanattan konuşamıyoruz, tiyatrodan konuşamıyoruz, edebiyattan konuşamıyoruz, şiirden söz edemiyoruz. Bizi geleceğe taşıyacak ne varsa -şimdilik- öteliyoruz. Tek bir hedef koydular önümüze, biz seçmedik bunu. AKP'den kurtulmak! Yerel seçimler bu kurtuluş için çok önemliydi ama "faşistlerden faşist beğen" seçimine döndü.

Farkında mısınız?

Bir çukurun içindeyiz. Karanlık mı karanlık, rutubetli mi rutubetli, pis mi pis! Çukurun içinde yalnız değiliz. Birbirinin kafasını kesen, kanını içen, ciğerini yiyen insanların yandaşlarıyla, işbirlikçileriyle birlikteyiz.

Bizi farklı kılan, insan yapan sanattan, edebiyattan, şiirden asla vazgeçmemeliyiz, şimdilik de olsa ertelememeliyiz.

Bu dönemi cunta dönemiyle kıyaslayınca, bu eksikliği görüyorum. Günde 20-30 kişinin öldüğü, insanların işkencede öldüğü, toplu kıyımların yapıldığı günlerde bile tiyatro salonları dolar taşardı, elimizden, dilimizden şiir eksik olmazdı.

Bu çukurdan çıkmak için tutunmak zorunda olduğumuz değerler var. Okumak, yazmak, resim yapmak, fotoğraf çekmek, şiir yazmak, elimizden ne geliyorsa, neden zevk alıyorsak yaratmak ve paylaşmak zorundayız.

Onların çukurlarından çıkmanın tek yolu bu!

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar