Başbakanın Hastalığı!

Başbakanın Hastalığı!

Nöropsikoloji uzmanı Ian Robertson, uzun dönem iktidarda kalan liderlerin beyinlerinde oluşan farklılıkları analiz ederek Erdoğan'ın "on yıl hastalığının kurbanı" olduğunu savundu..

Erdoğan'ın tavırları nöropsikoloji uzmanı tarafından yorumlandı: '10 yıl hastalığı'na mı tutuldu?


Gezi parkı olayları ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son dönemdeki tavırları, yalnızca Türkiye'de değil dünyada da çeşitli yorumlara yol açıyor. Erdoğan'ın kısa dönemde geçirdiği değişimleri ve asabi tavırlarını ele alan İskoçyalı ünlü psikoloji profesörü ve nöropsikoloji uzmanı Ian Robertson, Erdoğan'ın tarihte kendisinden önce gelen birçok lider gibi, iktidar sarhoşluğuna kapıldığını yazdı. Liderlerin uzun dönem iktidarda kalmasının beyinlerinde çeşitli farklılıklara yol açtığını vurgulayan Robertson, kendi sitesinde yayımladığı "10 yıl hastalığı başbakan Erdoğan'ı etkiliyor olabilir mi?" isimli makalesinde, bu sendromun belirtilerine, neden ve sonuçlarına dair açıklamalar yapıyor.

Makalede şöyle deniyor:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan on yıldır iktidarı elinde tutuyor. Bu zaman dilimi içerisinde, Türkiye hem benzersiz bir ekonomik gelişme gösterdi, hem de uluslararası prestij kazandı.

İktidar ve başarı, insan beyninde değişime neden olabilen en önemli iki uyarıcı olarak biliniyor. Hiçbir insan beyni bu iki uyarıcının, bu denli yoğun dozda alınmasından sonra sağlıklı ve rasyonel kalamaz. Son haftalarda gösterdiği tepkilere bakılırsa Erdoğan da bu konuda bir istisna değil.

Bu iktidar sarhoşluğunun beyin üzerindeki etkileri, kokainin yarattığı etkilere çok benziyor. Her ikisi de beynin fonksiyonlarında radikal değişimlere sebep oluyor ve beyinde bulunan "mükâfat" bölümüne gönderilen dopamin hormonunun aktivitesini arttırıyor. Bu değişimler aynı zamanda beyin zarını da etkiliyor ve düşünme yetisinde hasara neden oluyor. Söz konusu değişimler insanı daha özgüvenli, daha cüretkâr ve hatta bazen daha zeki hale getirebiliyor.

Ancak bunun yanı sıra, beyinde yaşanan bu süreçler insanı daha benmerkezci, daha kaygısız ve daha az kendini sorgulayan biri haline getiriyor ve bunların sonucunda tehlike ve yanlışları algılama kabiliyetini zayıflatıyor. Bütün bunlar bir liderin kendi kendini sabote etmesine yol açıyor. Zıtlaşma ve karşıt görüşlerden doğan anlaşmazlıklara karşı daha sabırsız ve asabi bir hale getiriyor. Bu durum, Erdoğan'ın eylemcilere yönelik agresif ve inatçı tavırlarında açıkça görülüyor. Bu sonuçlara elbette ki "Twitter denen bir bela var" ve "sosyal medya toplumların baş belası" söylemleri de dâhil...

Kontrol edilemeyen bir gücün, insan beyni üzerinde yarattığı nörolojik baskı, aynı zamanda beynin farklı bölümlerine de etki ediyor. Bu bölümlerin bazıları kendini kontrol etme açısından hayati önem taşıyor. Açıkçası ben bir insanın böyle bir dönemden sonra doğabilecek sorunları kendiliğinden fark edemeyeceğini düşünüyorum. İnsanın on yıllık iktidar sürecinin karar verme yetisinde yarattığı çarpıklığı kendi kendine kavrayabilmesi çok güç. Türkiye’nin geleceği adına Erdoğan’ın bu durumu kavraması ve kabullenmesi gerekiyor.

Bu durum nörolojik olarak gelişen bir 'kibir hali'dir ve geçmişte birçok lider bundan etkilenmiştir. Bu konuyu daha iyi betimleyebilecek bir örnek Fransız Kralı XV. Louis’dir. Louis, "Benden sonra tufan" diyerek tarihe damgasını vurmuştur. Böylece Nuh’un tufanına atıfta bulunarak bu aşamaya gelmiş liderlerin ruh hallerini en berrak haliyle özetlemiştir.

İktidar olmak, vazgeçilmezlik duygusunu besler. Ülkenin kaderinde çok kritik bir rol oynadıklarına inanan liderler, koltuklarını korumak için çoğu kez ülkeyi kasıp kavurmuştur.

Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Lord David Owen, beyinlerinde iktidar açlığının yarattığı etkiden oluşan bir "kibir sendromu" bulunan bazı liderlerde, ciddi kişilik bozuklukları olduğunu öne sürmüştür. İngiltere eski başbakanları Tony Blair ve Margeret Thatcher’i buna örnek göstermiştir. Bu iki lider de Recep Tayyip Erdoğan gibi on yıllık bir kritik dönem içerisinde “güç sarhoşluğu”ndan nasiplerini almıştır. 

Owen'in "kibir sendromu"nun özellikleri şu şekildedir:

- Kendi imajıyla narsist bir tarzda fazlaca meşgul olma hali,

- Liderin kendi istekleriyle halkın isteklerinin tıpa tıp bir olduğu yolundaki inancı, bunun sonucu olarak liderin kendinden üçüncü tekil şahıs kullanarak bahsetmesi,

- Kendini dünyevi politikalar veya legal toplantılardan çok, tarihe ya da Tanrı'ya karşı sorumlu hissetmesi,

- Liderin kendi kararlarına aşırı derecede güvenmesi ve başkalarının eleştiri ya da tavsiyelerini küçümsemesi,

- Gerçeklerle ilişkisinin kesilmesi ve git gide hayattan soyutlanma hali,

- Kibirli bir acizlik hali, aşırı özgüven ve bozuk bir muhakeme sonucu işlerin yanlış gitmesi,

Oldukça heyecanlı bir halka sahip olan Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Amerika için büyük önem taşıyor. Ülkede istikrarın bozulmaması son derece önemli. Türkiye’nin yer aldığı coğrafyada, sadece liderlerinin yaşadığı bu türden nöropsikolojik sendromlardan dolayı diz çökmüş yeterince ülke varken, dünyanın böyle yeni bir örneğe daha ihtiyaç duymadığı ortadadır.