Başbakan Gerçekleri Ters Yüz Ediyor

Başbakan Gerçekleri Ters Yüz Ediyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gerçekleri ters yüz etmesiyle biliniyor. Ancak dün öyle bir konuşma yaptı ki; neredeyse konuşması baştan sona gerçekleri ters yüz etmenin, “akı kara, karayı ak” göstermenin örnekleriyle dolu. 
 
Erdoğan, dün, tarafsız olması gerekirken AKP’lilerle doldurduğu Kamu Denetçiliği (Ombudsmanlık) Kurumu’nca düzenlediği sempozyumda sempozyumda konuştu. Erdoğan, 11 yıllık AKP iktidarı döneminde oluşturduğu görülmemiş baskı yönetimini “değişim, sessiz devrim” diye sundu. Ama gerçek hiçte öyle değil. Ülke tarihinde ilk kez demokrasinin olmazsa olmazı olan “güçler ayrılığı” ilkesini fiilen ortadan kaldıran, bir tek demokrasiyi fiilen askıya almadığı kalan Erdoğan’ın söyledikleriyle gerçekler şöyle:
 
CESUR VATANDAŞA KÖTEK
 
- Bireyin devlet karşısında hem güçlü hem de cesur olması her zaman önemli bir ilke olmuştur. Bize göre birey hiçbir zaman, bütün kararlara körü körüne itaat eden varlık olarak değerlendirilmemiştir.
 
Gerçek: Erdoğan ve partisi AKP, bireyin devlet karşısında hem güçlü hem de cesur olmasını hiçbir zaman istemedi. Gezi Parkı olayları sırasında olduğunu gösteren milyonlara görülmemiş şiddet uyguladı; yaptığı konuşmalarda “Ben sandıktan çıktım, çoğunluğun oylarıyla seçildim. Bir daha ki seçimlere kadar bana boyun eğmek, körü körüne itaat etmek zorundasınız” anlamına gelen mesajlar verdi.
 
DEVLET VE BİREY İLİŞKİLERİ DEĞİŞMİŞ!
 
- Türkiye’nin devlet geleneği, Osmanlı'nın kuruluşunda, Osman Gazi’ye verilen nasihatte vardır. Şeyh Edebali, Osman Gazi’ye “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” öğüdünü vererek, birey ile devlet arasındaki temel ilkeyi belirlemiştir. Modern anlamda devlet ve birey ilişkilerinin çok değiştiğini, ilerlediğini görüyoruz. Dün birey devlet karşısında son derece edilgen bir konumda iken, bugün artık devlet birey karşısında edilgen bir konuma gelmiş, birey devletin değil, devlet bireyin hizmetkarı şeklini almıştır. Hükümet olarak 11 yıl boyunca Türkiye’de devlet-vatandaş ilişkilerini böyle bir temel üzerine inşa etmek için çok büyük bir mücadele verdik.
 
Gerçek: AKP 11 yıllık iktidarı sırasında devlet vatandaş ilişkileri AKP’lilerin ve AKP’ye oy verenlerin lehine değiştirildi. Muhalif olup devlette bir sorunla karşılaşmadan iş bulabilen vatandaş olduğunu düşünen kalmadı. Devlet sadece AKP’lilerin, AKP’ye oy verenlerin hizmetkarı haline getirildi. Başta ihaleler olmak üzere devletin bütün olanakları büyük ölçüde AKP’liler, AKP’ye yakın ya da yakın durmaya çalışan şirketlere akıtıldı. Vatandaş, devletteki işini çözmek için AKP’de torpil peşinde koşar hale getirildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre; vatandaş yargıdaki bir davası için yargıca değil, artık AKP’ye başvuruyor.
 
ÖNCE SİZ ZİHNİYETİNİZİ DEĞİŞTİRİN
 
- Devleti milletin hizmetkarı olarak yeniden şekillendirebilirsiniz. Yargıyı en ideal anlamda bağımsız hale getirebilirsiniz. Özgürlükleri temel hakları anayasa ve yasalarla kayıt altına alabilirsiniz. Ancak zihniyet devrimi gerçekleşmediği sürece yapılanlar sadece kağıt üzerine kalacak ve pratik teorinin çok arkasından gidecektir. Devlet şeffaf olabilir, eşit olabilir. Devlet kağıt üzerinde en ileri hakları vatandaşına temin edebilir. Ancak bürokrasinin zihniyeti değişmiyorsa, kendisini yeni şartlara hazırlamıyorsa, işleyiş mutlaka eksik kalacaktır.
 
Şunu açık yüreklilikle ifade etmek durumundayım, son 11 yılda önemli reformlar yaptığımız halde, zihniyet devrimi geriden geldiği için, reformlarımızın topluma yansıması zaman almaktadır. Bunun vakit alacağını elbette biliyoruz. Ancak er yada geç zihniyet devriminin gerçekleşeceğine inanıyoruz.
 
Gerçek: Doğru zihniyet devrimi gerekiyor. Ancak önce kendisinin ve AKP’nin zihniyetini değiştirmesi gerekiyor. Bunu yapmayıp suçu bürokratların üzerine atıyor. Suçu üzerine attığı bürokratsinin yönetim kademesinin tamamının değiştirdi, yerlerine AKP’li ya da AKP’ye yakın bürokratları getirdi. Şu anda bürokrasinin üst yönetimde bir tane eski iktidarlar döneminde atanmış, atkif görevde olan tek bir bürokrat yok. Avrupa Birliği’ne uyum için reform yaparken özgürlükleri, temel hakları anayasa ve yasalarla kayıt altına alıyormuş gibi yaptı. Başta Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası olmak üzere yasaların aralara öyle maddeler yerleştirtti ki; binlerce muhalifinin içeri attırdı, basın özgürlüğünü ve başta savunma hakkı olmak üzere birçok temel hakkı ortadan kaldırdı. Temel haklar kendisinin iki dudağı arasında. Sözgelimi; bu ülkede defalarca seyahat özgürlüğü polis tarafından ortadan kaldırıldı. 
 
Yargıyı bağımsız hale getirmedi. Cemaatle birlikte yüksek yargının kontrolünü eline geçirdi. Zaten savcı ve yargıçların birçoğu ağzının içine bakıyordu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ağzının içine bakmayanların tepesine Demokles’in kılıcı gibi dikti. Kendisinin hoşuna gitmeyen kararlar veren hakim ve savcılar anında tenzil-i rütbe edildi, başka yerlere sürüldü.
 
EYVAH! “REFORMLARI SÜRDÜRECEĞİZ” DEDİ
 
- Bundan sonra da reformlarımızı hız kesmeden sürdüreceğiz. Samimiyetle cesaretle mücadele edeceğiz. Türkiye 1946’da ilk kez çok partili seçim yapmıştır. Seçmen ve sandık kültürü toplumda karşılık bulmuştur.
 
Gerçek: Reformları hız kesmeden sürdüreceğiz diyorsa kuşkulanın! Kim bilir o reformların içinden, baskı yönetimini daha da artıracak, muhalefeti muhalefet ettiğine pişman edecek ne düzenlemeler çıkacak. Seçim ve sandık kültürünün toplumda karşılık bulduğu doğru ama Gezi Parkı olaylarında halkın önemli bir bölümü istifasına istemesine karşın erken seçime gidip, halkın önüne sandık koyamadı. Ayrıca seçim ve sandık kültürü demokrasi demek değil. Halkın ne dediği; yani kamuoyu da önemli. Hiçbir zaman gerçek demokrasiden yana olmadı; kamuoyunun, özellikle halkın diğer yarısının ne dediğini hemen hemen hiç dikkate almadı.  
 
DGM’LERİ, OHAL’İ KALDIRMIŞ!
 
- Türkiye içinde bulunduğu zor coğrafyada milli iradenin gücüne inanan, bunu özümseyen, yaşam tarzı haline getiren örnek bir ülke olmuştur. 11 yılda gerçekleştirdiğimiz birkaç reformu zikretmek isterim. DGM’yi biz kaldırdık. Ülkemizin belli bölgelerinde devam eden OHAL’e biz son verdik. Vatandaşlıktan çıkarılanlara haklarını biz verdik. Yerleşim birimlerine eski isimlerinin verilmesi önünü biz açtık. Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesini biz getirdik. Yüksek askeri şura kararlarına karşı yargı yolunun açılmasını biz sağladık. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını biz getirdik. Kültürel hakların, çocuk ve kadın haklarının kullanılmasında sessiz devrimleri biz gerçekleştirdik. Bunlar yaptığımız reformların sadece bir kısmı.
 
Gerçek: Evet doğru; Devlet Güvenlik Mahkemelerini (DGM) kaldırdı. Ancak yerine DGM’lere rahmet okutan, özgürlükleri yok eden, büyük bir korku imparatorluğu yaratan Özel Yetkili Mahkemeleri getirdi. 12 Eylül darbesi döneminden kalma olağanüstü hali (OHAL) kaldırdığı da doğru. Ancak bunun yerine de yasadışı dinlemelerin, dijital suçlamaların halkın diken üstünde oturmasına neden olan, gösteri ve yürüyüş hakkının fiilen izne bağlanarak ortadan kaldırıldığı, polis şiddetinin sınır tanımadığı, şafak vakti baskınların yapıldığı bir başka OHAL getirdi. Eskiden OHAL sadece Güneydoğu’da vardı, şimdi bütün Türkiye’de OHAL var.
 
Yerleşim birimlerinin eski isimlerinin verilmesi Kürt seçmenlerin oylarını çekmek içindi. Artık PKK’yla yapılan pazarlıklar kapsamında bu değişikliğin yapıldığını herkes biliyor. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını, hakları ihlal edilen vatandaşlar haklarını rahat arasın diye değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne vatandaşarın gitmelerini engellemek için getirdi. Çocuk haklarında ne yaptığı merak konusu. Ancak kadın haklarının kullanılmasında yaptıkları hep ters tepti. Cumhuriyet tarihinde en fazla kadın kendi iktidarı döneminde öldürüldü. Bu dönemde yaşanan hunhar kadın cinayetleri hiçbir dönemde olmadı.
 
PKK KENDİ POLİSİNİ BİLE KURDU
 
- Bize neler demediler ki? Türkiye bölünür, parçalanır. Devlet gücünü kaybeder. Hiçbir temeli olmayan eleştiriler yapılmıştır. Bu reformlar engellenmeye çalışılmıştır. Biz bu reformlarla Türkiye’yi güçlendirdik. Dayanışma ve kaynaşma daha çok bu sürede arttı.
 
Gerçek: Türkiye bölünür, parçalanır demeleri hiçte yanlış değilmiş. Güneydoğu’da yeni bir devlet kuruluyor. PKK kendi polisini, maliye teşkilatını bile kurdu. PKK yetiştirdiği polisler için yemin töreni bile düzenledi. Dayanışma ve kaynaşma artmadı. Türkiye tarihinde görülmemiş bir ayrışma yaşıyor. Devletin hangi gücü kaldı. Ortadoğu’daki artık hiçbir yaptırım gücü olmayan bir devlet söz konusu.
 
SİZE YAPILANLARIN AYNISINI YAPIYORSUNUZ
 
- Şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bundan 11 yıl önce, bir siyasetçinin, bir siyasi partinin her konuda konuşma özgürlüğü yoktur. Belli konular adeta mayınlı araziydi. Şahsım, ben Talim Terbiye Yüksek Kurulu’nun övgüyle bahsettiği kitaplarda yer alan bir şiiri okuduğum için mahkum oldum. Bundan dolayı ben hapiste yattım. Kimse şu anda bunu görmüyor, bize saldıranlar. Burası çok manidardır.
 
Gerçek: Bir siyasetçinin, siyasi partinin 11 yıl önce daha çok konuşma özgürlüğü vardı. Hangi konuları “mayınlı arazi” olarak nitelediği merak konusu ama kendisinin şiir okuduğu için mahkum olduğu doğru ancak. Ancak kendi iktidarı döneminde, bırakın şiir okumayı basılmamış kitap toplatıldı. Dink cinayetindeki polisin ihmalini yazan gazeteci, hapse atıldı. AKP’ye muhalif diye yüzlerce gazeteci, köşe yazarı işten atıldı; dünyada en çok gazeteci kendi döneminde AKP gibi düşünmüyor diye hapsi boyladı.
 
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VARMIŞ
 
- Sadece bununla kalınmadı, biz önünü açtık. Biz yazarken çizerken, bırakın eleştiri, bize hakaret etme özgürlüğüne sahip olanlar, şu anda bizi “bizim düşünce özgürlüğümüz yok” diye eleştiriyorlar. Küfre varıncaya kadar, bunları yapabildikleri halde, hala özgürlüğümüz yok diyebiliyorlar.
 
Gerçek: Size küfretmek, hakeret etmek kimin haddine! Yazanlar, çizenler yazıp çizerken sizi eleştirmekten dahi korkuyorlar; hakkımızda dava açılır, Erdoğan’ın hışmına uğrarız diye. Gazetecileri, yazarları baskı altına almak için açtığınız davaların haddi hesabı yok. Türkiye’de sizin döneminizde kaç kitap hakkında dava açıldığını biliyormusunuz? Ülkede düşünce özgürlüğü fiilen ortadan kalkmış durumda. Üniversiteler sizin döneminizde susturuldu. İşadamları korkusundan suspus. Arada bir Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) sizi eleştirmek için mırın kırın ediyordu. “Taraf olan bertaraf olur” dediğinizde beri TÜSİAD da konuşamıyor. 
 
MEDYANIN ÜZERİNDEKİ BASKILARI KALDIRMIŞ! 
 
- Bundan 11 yıl önce gazetelerde her manşeti atabilmek, her konuda yazabilmek mümkün değildi. Özellikle devlete sirayet etmiş çetelerden korkuluyordu. Hükümetimiz medya, yazarlar üzerindeki tüm bu korkuları ortadan kaldırılmıştır. 
 
Gerçek: 11 yıl önce gazeteler daha özgürdü ve istedikleri manşetleri hepsi olmasa da büyük bölümü atabiliyordu. Şimdi onlar da istedikleri manyeti atamıyor. Gazeteler manşetleri, “Acaba Tayyip Bey ne der” sorusunu sorduktan sonra atıyorlar. Öyle ki; Mısır’daki darbeden sonra olduğu gibi bazı gün bütün gazeteler sizin gönlünüz olsun, siz kızmayasınız diye, hoşunuza gitsin diye aynı manşetle çıkıyor. Danışmanlarınızın manşetlere, haberlerin veriliş tarzına müdahale ettiğine ilişkin iddialar, basındaki yaygın inanç da cabası.
 
Medyanın, yazarların korkularını ortadan kaldırmadınız. Tam tersine medya, yazarlar sizin döneminizde yaşadığı korkuyu hiç bir dönemde yaşamadı. Korkusundan konuşamayan Aydın Doğan’ın, diğer medya patronlarının, gazete yöneticilerinin, yazarların dili olsa da konuşsa. 
 
BAK ŞUNA! GÖSTERİ, BASIN AÇIKLAMASI SERBESTMİŞ!
 
- Gösteri, basın açıklaması yapmanın neredeyse imkansız olduğu, çok sert karşılıklar bulunduğu Türkiye’den, şimdi ise şiddete başvurmadığı sürece vatandaşların haklarını kullanmaları imkan dahilindedir. 
 
Özellikle attığımız adımlarda, atacağımız adımlarda, bizim gösteri ve yürüyüşlerde hukuk içinde haklarını kullananlara, sadece biz onları koruruz. Onlara karşı herhangi bir tavrın olmasına müsaade etmeyiz.
 
Gerçek: Sizden önce basın açıklaması ve gösteri yapma hakkı vardı. Sizin iktidarınız döneminde bu hak muhalifler için fiilen ortadan kaldırıldı. AKP’ye yakın sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar için sınırsız basın açıklaması yapma özgürlüğü var. Bunların gösteri ve basın açıklamalarının tek birine bile polisin müdahale ettiği görülmüş, duyulmuş değil. Ancak size muhalif olan sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar ne zaman basın açıklaması yaptıysa polisleriniz sert müdahelelerde bulunarak sizin deyiminizle “destan yazdı”. Özellikle öğrenci örgütleri ne zaman basın açıklaması yaptıysa, gösteri yapmaya kalkıştıysa dayak yediler, yerlerde sürüklendiler, tekmelendiler, karga tulumda gözaltına alındılar. Gösterilerde şiddete başvurmasa bile size ve partinize muhalif olanlar haklarını kullanmaları hiçbir zaman imkan dahilinde olmadı. Buna son örnek Gezi Parkı protestoları. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bile polisleriniz insanların el ele tutuşmasına izin vermedi.
 
Gösteri ve yürüyüşlerde haklarını hukuk içinde kullananların başlarına neler geldiğin Gezi Parkı olayları sırasında sadece Türkiye değil, bütün dünya gördü. Onların haklarını korumadınız. Bırakın korumayı onlara dünyayı ayağa kaldıran bir şiddet, devlet terörü uygulattınız. Öyle ki; Almanya Başbakanı Angela Merkel “Dehşete düştüm” dedi. Gösteri hakkını kullananlara karşı, size oy veren yüzde 50’yi bile tahrik ettiniz.
 
TUTUKLU GAZETECİLER SORUNU
 
- Tutuklu ve hükümlü gazeteciler diyorlar. Tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunda, Avrupa ve dünya yanlış şekilde bilgilendirilmektedir. Türkiye’deki ifade özgürlüğü konusunda yanıltıcı biçimde bilgilendirilmektedir.
 
Gerçek: Tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunda Avrupa ve dünya yanlış bilgilendirilmiyor. Tutuklu ve hükümlü gazetecilerin büyük bölümü yazdıkları haberler, çektikleri fotoğraflar yüzünden terör örgütleriyle ilişkilendirilerek içeri atıldı. 
 
POLİSİ GERÇEK MERMİ KULLANMAZMIŞ! 
 
- Biz şu özeleştiriyi memnuniyetle yaparız. Tabi ki yüzde yüz her şeyi çözdük iddiasında değiliz. Örneğin, bir seyahatte Almanya’daydım. Oradan birileri bize doğru yöneldi. Alman polisi hemen gitti, bileğine sarıldı, dirseğinden çevirdi, yere yatırdı ve tekmeledi. Alman polisi. İngiltere’de Londra’da neleri yaşadık. Fransa’da neleri gördük. Bu kötü örnekleri örnek olarak almıyoruz. Ama bizim polisimiz dayak yemiştir. Son anına kadar tahammül etmiştir. Biber gazı sıkmak, AB mevzuatında zaten var. Ha burada, açısını derecesini isabetli bir şekilde kullanmamış olabilir ki, gereği zaten yapılıyor. Ama biber gazı kullanılamaz diye bir şey AB mevzuatında yok. Su kullanılabilir, ama gerçek mermi kullanılamaz. Gerçek mermi, polise karşı kullanılıyorsa buna ne demeli? Bunlar karşısında polis ne yapacak? Gerçek mermiyle yaralanan, hatta ölen polislerimizde olmuştur.
 
Gerçek: Belki doğruyu söylüyorsunuz: İngiliz, Alman polisi yere yatırıp tekmeliyor ama “Benim polisim” dediğiniz polisiniz, kendisine karanfil uzatanlara biber gazı katılmış tazyikli su sıkarak yaktı; yakın mesafeden gencecik protestocuların, hatta evinden ekmek almak için giden 14 yaşındaki bir çocuğun bile kafasına gaz bombası kapsülü sıkarak kafataslarını çökertip komalık etti; kullanılması yasak olmasına karşın, içine çelik bilye doldurulmuş plastik mermilerle göstericileri kör etti, yaraladı; eli sopalı milislerle birlikte gencecik insanları hunharca döverek öldürdü. Polisinizden de o kadar şiddet uyguladıktan sonra dayak yiyen bir iki kişi oldu ama sizin polisiniz gerçek mermi de kullandı. Üstelik Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da bir genci, bulunduğu ekibin içinden ayrılıp koşa koşa göstericilerin üzerine gidip yerde yatan bir göstericiyi tekmeledikten sonra gerçek mermi kullanarak öldürdü. Polisinize karşı hangi toplumsal gösteride, kim gerçek mermi kullandı; hangi polisler öldü?... Onları olay olay, isim isim açıklayın kamuoyu da bilsin!
 
YEŞİLE HAYRANMIŞ, HASTAYMIŞ! 
 
- Çok masum gerekçeler ileri sürülmüştür. Nedir? Ağaç söküldü, ağaçlar kesildi bundan dolayı denildi. AB üyesi ülkelerle, ağaç dikme noktasında biz rekabetteyiz. Biz vagon değiliz lokomotifiz. Milyonlarca biz ağaç diktik ve hızla da bunu devam ettiriyoruz.
 
Ben aynı zamanda belediye başkanlığı yaptım. Bu işlerin ne denli önemli olduğunu bilirim. Biraz da yeşile hayranım hastayım. Bu işi çok severim. Bize çevre düşmanı yaklaşımı içinde olmak bize karşı haksızlık olur.
 
Gerçek: Belki milyonlarca ağaç diktirdiniz ama bir o kadar ağacı da kestirdiniz. Rant için ne yeşil, ne orman, ne doğaya saygı gösterdiniz. Karadeniz’in o güzelim derelerini hidroelektrik santraller için katlettirdiniz. İstanbul’a 3. köprü ve bağlantı yolu yaptıracağım diye yüzbinlerce ağacı kestirdiniz ve halen kestirmeyi sürdürüyorsunuz. Bu yüzbinlere yol yapımı sırasında yok edilen fidanlar dahil değil. Topçu Kışlası adı altında alışveriş merkezi yaptırmak için Gezi Parkı’nı yok etmeye kalkıştınız. Milyonlarca insanın isyan edip sokaklara dökülmesine karşın haftalarca inadınızı ve dayatmanızı sürdürdünüz.
 
AZINLIĞIN TAHAKKÜMÜ VARMIŞ!
 
- Sandığın içinden çıkmak hiç önemli değil. Üzülerek söylüyorum, çoğunluğun azınlığa tahakkümü. Bu konuşuluyor. Yani çoğunluk, eğer halkından ülkeyi yönetme yetkisi almışsa, ülkeyi yönetir. Zulmediyorsa, bir yanlış yapıyorsa, yargı niye vardır? Bunları yargılamak için vardır. Sandık niye vardık. Onu indirmek için vardır. Ama böyle diyerek, azınlığın veya seçkinlerin çoğunluğa tahakkümünü neyle izah edeceksiniz?
 
Gerçek: Varsayalım ki; dediğiniz gibi eskiden azınlığın çoğunluğa tahakkümü vardı. Şimdi de çoğunluğun azınlığa tahakkümü var. “Halkın çoğunluğu beni seçti, ülkeyi yönetme yetkisi verdi” diyerek, ne isterseniz onu yaptınız. Dayatmalarınızı biri bini aştı. Önemli konularda azınlık dediğiniz muhalefetin isteklerini bir gün bile dikkate almadınız.
 
EN DEMOKRATİK REFORMLARI YAPMIŞLARMIŞ!
 
- Biz cumhuriyet tarihinin en köklü, en demokratik reformlarını gerçekleştiren bir hükümetiz. Demokrasi güçlendikçe imtiyazlarını kaybedenler var bu ülkede. Değişimi engellemek için her yola başvuruyorlar.
 
Gerçek: Kağıt üzerinde belki Cumhuriyet tarihinin en köklü reformlarını yaptınız. Ancak gerçekte tek adam ve baskı yönetimi kurdunuz. Yasama, yürütme ve yargıyı ağzınızın için bakar hale getirdiniz. Demokrasinin olmazsa olmazı olan güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırdınız. Siz ne istiyorsanız o yasa oluyor. Meclisteki AKP grubu sizin çıkmasını istediğiniz yasayı tartışamıyor bile. İmtiyazını kaybedenler var ama imtiyazları bir elden alıp öbür ele verdiniz. Artık siz, partiniz ve partinize yakın kesimler imtiyazlı kesimler oldu. Bunları eleştirenleri de “değişimi engellemek için her yola başvuruyorlarmış” gibi gösterip sindirmeye çalışıyorsunuz.