ATHENA'NIN EVİNDE

2016-12-10-03.54.32.pngBir şehre çok zor aşık olurum. Ama oldum mu da çok zor vazgeçerim. Benim için gittiğim şehrin gece hayatı pek heyecanlandırmaz. Yaşadığım şehir olan İstanbul, zaten dünyanın en heyecan verici şehri. Üstüne tanımam. Ama bazı şehirler var ki beni bir çeker, tam çeker. Çocukluğumdan beri, hele hele mitolojik hikayeleri okudukça beni heyecanlandıran, bir o kadar da kalbimi çarptıran bir şehir var. Antik çağın en büyük tanrıçalarından birinin adını taşıyor o şehir: ATİNA. Atladım otobüse, İpsala üzerinden geze geze gittim.

 

TANRISAL ŞEHİR

Dedim ya en büyük tanrıçanın adını taşıyor diye Atina için. İkinci kez gittim. İlkinde pek gezememiştim. Ama bu sefer biraz olsun tarihsel dokusunu hissedebildim. Bu doku, benim için çok önemli. O dokunun içinde kaybolmak, o dokuyu solumak beni inanılmaz derecede mutlu eder. Atina da bu dokuya sahip. Antik çağ Helen kültürünün en büyük ve en önemli kenti. Tanrıça Athena'nın adını taşıyor. Yani onun şehri.

 

ÇOK YÖNLÜ TANRIÇA

Athena, çok yönlü bir tanrıça. Kah savaşçı, kah koruyucu, kah hasat, kah bereket tanrıçası. Antik Atinalılar da zaten bu anne tanrıçaya koca bir şehir kurmuşlar. Bir sürü lakabı var Athena'nın. Muzaffer Athena; Koruyucu Melek Athena, vb.

Benim dikkatimi bir lakabı çok çekti: NIKE. Dünyaca ünlü bir spor markasının adı diye insanın aklına geliyor hemen. Anlamı, zafer demekmiş. Yunan arkadaşım söyledi. 

 

AKROPOLIS MÜZESİ MUAZZAM

Atina'yı gündüz gezmek istedim. Çok yorucu bir yolculuk geçirdim. 15 saatten fazla gittim. Ha, mutlu muydum derseniz evet. İlk gün, Atina Marina'ya gittik kahve içmeye. Bizim Kalamış Marina geldi aklıma. Kafeler, restoranlar ve mağazalar dizilmiş. Denizde yatlar sıra sıra. Güneş, pırıl pırıl parlıyor. Manzara müthiş. 'Ben Akropolis'i gezmek istiyorum', dedim eve giderken. 'Geçen sefer, sadece dışarıdan gördüm. Beni oraya götür'. Bunu derken de ama arabada uyukluyorum. 'Bugün dinlen; yarın gezeriz', dedi arkadaşım. 

Kendimi iyi hissedince yemek için dışarı çıktık. Syntagma Meydanı'na yakın bir yere götürdü beni. Adı Rooster. Popüler bir mekanmış. 'Burası gay cafe bar; ama herkese açık. Üst kat genelde lezbiyenler içindir', dedi Ilias. Kahvelerimizi içtik ve hemen ardından yemeklere geçtik. Etle pek aram olmadığından tavuklu risotto söyledim. Muhteşemdi. Ki ben yemek yemeyi de pek seven biri değilimdir. Ama tadına bayıldım. Kırmızı şarap da müthişti. Rooster'dan çıkınca şehirde biraz dolaşmaya başladık.

İtalyan bir mimarın açtığı bir cafe bara gittik. Kafe, aynı zamanda bir sanat galerisi imiş. Orada da şaraplarımızı içtik. Ve oradan Yunan Başbakanı Tsipras'ın uğrak yerlerine uğradık. Ve geceyiThe Apartment adlı miks bir klüpte tamamladık. O gece fetiş gecesi varmış. Deri ve lateks kıyafetler giyilmesi gerekmiş alt kata inmek isteyenler. Biz, yukarıda takıldık. Kıyafetimizuygun değildi hem de.

 

AŞKIM AKROPOLIS

Sanki Helen kültürünün bir parcasıydım ezelden beri. İçim sevinç kaplıydı. Akropolis'i görecektim. Akropolis, o gün kapanmış. Biz de müzesine gittik. Akropolis etrafından çıkarılan tüm tarihi eserler sergileniyor. Şıkır şıkır adeta. Kimi heykeller, zamanında İngiliz, Fransız ve Alman arkeologlar tarafından kaçırılmış. Kaçırılanların yerine alçıdan olan imitasyonları konulmuş ya da onun yeri boş bırakılmış. 

Müzenin birinci katında bir salonda bir film oynatılıyor. Iki uç dakikalık. Filmde, Akropolis'e zarar verenler, onu yıkanlar ve talan edenler anlatılıyor. Kilise, o filmin durdurulmasını istemiş. Yıllarca 'Akropolis'e en büyük zararı Türkler verdi', diye propaganda yapan kilisenin aslında yalan söylediği, Akropolis'i aslında Hristiyanların talan ettiğini ve oraya en büyük zararı papazların verdiğini anlatıyor filmde. Ha bir de Persler çok yakıp yıkmış Akropolis'i. 

2016-12-10-03.56.29.png

ŞEHRİN UCU

Akropolis, şehrin ucu demekmiş. Bulunduğu bölge bizim Sultanahmet gibi. Tarihi bölge. Zaten Atina'nın her bölgesinde tarihi bulguların etrafı korumaya alınmış. Tarihine bu kadar sahip çıkan bir millet. Akropolis'in civarı hediyelik eşya ve tavernalarla dolu. Ben, yıllardır Yunan bayrağı bir havlu aradım. Bulamadım hiç. Ama varmış. Bulacağım. 

Müze çıkışı, arabayla Olimpiyat Stadı'nın oradan geçerek Atina turuna çıktık. Her yer ışıklandırılmıştı. Noel zamanı ya. Işıl ışıl her yer. Oradan Athens Arena'ya gittik. Her yıl Eurovision'a katılan yorumcu Sakis Rouvas varmış. Ilias da sevmediğinden Sakis'i boşver dedik ve turumuza devam ettik.

Gece eve geldiğimde beni en çok Akropolis Müzesi mutlu etmişti. Aşık olmuştum. Hani Ilias gitme kal dese, hemen tamam diyeceğim. O derece yani. Herhalde önceki hayatımda Antik Yunan'da yaşamıştım. Kendimi Athena'nın kollarına bırakıp şehrin haz duygularında seyahat etmek isterdim hep. 

Atina, gerçekten büyüleyici bir şehir. Sizi içine çekiyor ve büyülüyor. Yine gideceğim; ama hırs yaptım. Akropolis'i göreceğim. Uzaktan olmuyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar