Atatürk’ü Türk Halkının Gönlünden Silemezler!

Atatürk’ü Türk Halkının Gönlünden Silemezler!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Londra’da Arapça yayımlanan ve tüm Arap ülkelerinde dağıtılan Alhayat Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu Arapça 'Alhayat' Gazetesine Konuştu...


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Londra’da Arapça yayımlanan ve tüm Arap ülkelerinde dağıtılan Alhayat Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu Alhayat’ın yolsuzluk, rüşvet, CHP’nin ABD dahil yurtdışı gezileri, Ortadoğu, Suriye, Mısır, Arap Baharı ile gezi eylemleri politikalarının yanı sıra, “CHP’de de Atatürk resimleri var, bunlar da yasaklanacak mı” sorusunu da yanıtladı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun Alhayat temsilcisi Yusuf Şerif’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Y.Şerif: Sizce bu rüşvet, yolsuzluk iddiaları, soruşturması nereye kadar varır?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Türkiye eski Türkiye değil. Eski Türkiye’de en azından siyasetçiye bir güven vardı. Yolsuzlukların üzerine gitmek vardı. Yolsuzluğa karşı duyarlı bir hükümet vardı. Bugün geldiğimiz noktada, yolsuzluklarla mücadele edeceğini söyleyen siyasal iktidar yolsuzluk batağında debeleniyor. Yolsuzlukları içselleştirmiş bir iktidar bu.
 
Başbakan devletin içinde çeteler var dedi. Nasıl oluyor diyor amirine haber vermeden arama yaparlar diyor. Sayın Başbakan çete görmek istiyorsa bakanlar kurulundaki arkadaşlarına bakabilir. Baksın çete orada.
 
Yargı ve emniyet arasında bir çatışma var. Çatışmanın temel noktası da şu; yargı ve emniyet, yolsuzlukları ortaya çıkarmak istiyor. AKP yolsuzlukları kapatmaya çalışıyor. Üç bakanın çocuğunun gözaltına alınması, üç bakanın o gün görevi bırakmasını gerektirir. Hükümet sözcüsü, İçişleri Bakanının oğlunun gözaltına alınmasından bakanın haberinin olmaması çok acı bir durumdur diyor. Yani bakana önceden haber mi verecekler, senin çocuğunu gözaltına alıyoruz diye. Olur mu böyle bir şey? 

Y.Şerif : Siz bunun arkasından gidileceğine inanıyor musunuz? Onu da öğrenmek istiyorum kısaca sizden.

Kemal KILIÇDAROĞLU: Kesinlikle biz takip edeceğiz. Emniyet şube müdürleri görevden alınıyor. Kim görevden alıyor? İçişleri Bakanlığı. Oğlu gözaltına alınan İçişleri Bakanlığı karşı operasyon yapıyor. O bakanlar koltuklarından ayrılmazlarsa parlamentoda gereğini yapacağız.

Y.Şerif : Sayın Başbakan diyor ki, bu bir komplodur.

Kemal KILIÇDAROĞLU: Yolsuzluklarla mücadele sürecinden gelip yolsuzluk batağına batan bir Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kendi kabinesinden bakanları yolsuzluklara bulaşmış ve yolsuzluğa bulaşan bakanlarını savunuyor.
 
Yok işte şu lobisi, bu lobisi, şu karanlık güçler, bu karanlık güçler. Rüşvet var mı, yok mu? Yolsuzluk var mı, yok mu? Sen bana bunu söyle gerisi mühim değil. Yolsuzluk var, rüşvet var, gözaltına alınanlar var. Herşey açık. Bunu savunmak bir Başbakana yakışmaz. Demokrasilerde o Başbakanın derhal kabinesiyle beraber bırakması lazım.

Y.Şerif : TİKA’nın Tunus ile ilgili raporu, bir de Amerika’da bir kabile ile ilgili. Rapordan bahsettiniz konuşmanızda. Raporu açıklayacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU: O rapordaki bazı yolsuzluklar gazetelerde daha önce açıklandı. Bütün raporlar bizim de elimizde. Resmen bilgi edinme yasasına göre de istedik o raporları, vermediler. Göndersinler açıklarız.

Y.Şerif : Elinizdeki o mecliste gösterdiğiniz bu 400 sayfalık…

Kemal KILIÇDAROĞLU: Tek rapor.

Y.Şerif : Tek rapor?

Kemal KILIÇDAROĞLU: O tek rapor tabi. Onun gibi onlarca rapor var. Geçen yıl 132 rapor vardı gelmedi parlamentoya.

Y.Şerif : Sormadan edemeyeceğiz, gezi olaylarından sonra Türkiye’de sizce neler değişti? Yani şimdi 6 ay geçti ama gezi ruhu, geziden sonra Türkiye’de neler değişti sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Gezi olaylarının en büyük özelliği iktidarın yüzünü bütün dünyaya göstermiş olmasıdır. Çünkü, bu iktidarı gezi olaylarından önce batı dünyası demokrat, özgürlükçü, reformcu bir iktidar olarak görüyordu. Gezi olaylarında anlaşıldı ki, bu iktidar totaliter bir iktidar, baskıcı bir iktidar, gazetecileri hapse atan bir iktidar, toplumun üzerinde baskı kuran bir iktidar. Ortaya çıkan tablo budur. En belirgin özelliği bu gezinin.
 
Y.Şerif : Peki yurtdışı ziyaretlerle ilgili bir soru sormak istiyorum. Washington ziyareti, Amerika ziyareti, heyetler ziyareti Mısır’a, Irak’a. Ne yapmaya çalışıyorsunuz CHP olarak? Bu ziyaretlerin hedefi, amacı nedir?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Ortadoğu, batı, çoğu ülke, Türkiye’de sadece AKP’den ibaret bir siyasal yapı var şeklinde bir algıya sahip. Biz Türkiye’de sadece AKP yok, sosyal demokrat bir parti, Ana Muhalefet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi de var ve bizim politikalarımız hem batı, hem doğu, hem Ortadoğu için en tutarlı, en sağlıklı politikalardır demek için geziler yapıyoruz. Politikalarımızı anlatıyoruz.. 

Ortadoğu’ya nasıl barış gelir, Suriye’de çatışmalar nasıl önlenebilir, aramızdaki ilişkiler nasıl düzelir? Amerika yeteri kadar Cumhuriyet Halk Partisini, bizi tanımıyordu. Bizim ekonomik politikalarımız, dış politikamız, Demokrasi konusundaki düşüncemiz nedir, diğer politikalarımız nedir, ne değildir tam anlamıyla bilmiyordu.

Avrupa Birliği’nde de durum aynıydı. Gittik anlattık. İngiltere’ye gittik orada kendimizi anlatmaya ve tanıtmaya çalıştık.

Bir de Arap Baharı toplantısı yaptık. 2012’de İstanbul’da. Orada da Cumhuriyet Halk Partisi’ni tanıttık ve Arap Baharı konusunda bütün o ülkelerde nelerin olup bittiğini o ülkelerin kanaat önderleri, önemli gazeteciler, siyasetçiler gelip anlattılar. Biz de anlattık. Hepsi barışa, dostluğa, iyi ilişkiye, hukuk devletine işbirliğine ilişkindi bu ziyaretler, toplantılar. CHP’yle dış dünya arasında sağlıklı ve tutarlı bir ilişki kurmak istiyoruz. Asıl hedefimiz bu.

Y. Şerif : Bu noktada Sayın Genel Başkan bir eleştiride gelebilir. Yani CHP seçimlerle iktidara şimdiye kadar gelemedi. Acaba iktidarı dışarda desteklemekle mi arıyor? Çünkü yani Washington ziyaretini yorumlayanlar özellikle Türkiye’de iç basında bazıları böyle bir kanaat getirdiler. Ki, medet umuyorlar gibi bir dışarıdaki güçlerden falan. Böyle bir şey var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Tamamen ütopik eleştiriler bunlar. Biz kendimize güveniyoruz ve Türkiye’de demokrasi yoluyla, yani özgür seçimlerle, halkın oylarıyla iktidara gelmek istiyoruz.
 
Seçileceğiz, parlamentoya geleceğiz ve iktidar olacağız. Ana hedefimiz bu, amacımız bu. Ama bugün küreselleşen dünyada sizin kendi kabuğunuza çekilip sadece kendinizi anlatmanız yetmiyor. Kendinizi dünyaya anlatmanız gerekiyor. Çin’e bunun için gittik, Amerika’ya bunun için gittik, Londra’ya bunun için gittik. Bağdat’a bunun için gittik. Baktığınız zaman biz sadece bir yere gidip özel bir destek istemek gibi bir amacımız asla olmadı ve olamazda zaten.
 
Bizim görüşümüz nedir? Cumhuriyet Halk Partisinin dünya görüşü; çağdaş, yüzü batıya dönük, batılı değerlerle uyum içinde çalışan, etik değerleri güçlü. Ama sırtını Ortadoğu’ya ve Uzakdoğu’ya dönmeyen, oradaki gelişmeleri de yakından izleyen, oradaki halklarla kültürel ilişkileri, ekonomik ilişkileri geliştirmek isteyen bir dünya görüşüne sahibiz biz. Biz eğer AB’ye girme konusunda 1963 yılında anlaşma imzalamışsak bu bizim tutarlılığımızı gösteriyor. Aynı tutarlılığımız şimdi de devam ediyor.
 
Y.Şerif: Şunu anlıyorum sizden sadece iktidar değil, CHP’de değişmiş gözüküyor.
 
Kemal KILIÇDAROĞLU: Son 3 yılda en büyük değişimi yaşayan parti biziz. %33 cinsiyet kotası getirdik kadınların daha fazla siyasete girmeleri için. %10 gençlik kotası getirdik gençler daha fazla siyasete girsinler diye. Parlamento grubumuz aşağı yukarı %90 oranında değişti. Yeni yüzler geldi parlamentoya. İl başkanlarımız, ilçe başkanlarımız büyük ölçüde değişti. Daha genç kadrolar gelmeye başladı yönetime. Söylemlerimiz değişti. Bize bir eleştiri gelirdi siz Türkiye’de Sivas’ın ötesine geçemiyorsunuz diye. Şimdi biz Türkiye’nin her tarafına 81 ile gidiyoruz, artı dünyanın da her tarafına gidiyoruz.
 
Dolayısıyla daha güçlü bir sosyal demokrasi, daha adil, daha güçlü bir parti. Bizim temel hedefimiz bu. Kendi içine kapanan değil, açılan, düşüncelerini özgürce dile getiren, bütün yurttaşları kendi çatısı altına davet eden, çağıran bir partiyiz.
 
Y.Şerif : Bu değişimin oyunuzu arttırdığı düşünüyor musunuz? Bir çıtayı aşamıyor CHP diyorlar. Bu seçimde beklentiniz ne?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Bu seçimde o çıtayı aşacağız inşallah. 

Y.Şerif : Türkiye’nin dış politikası ve Arap Baharı sanki Ortadoğu bir mezhepsel bir savaşa giriyor. Böyle bir şeye katılıyor musunuz önce ve eğer böyle bir şey varsa Türkiye’nin rolünün ne olması lazım? Türkiye bu şeyde dış politikası bu duruma yol açtı mı? Yardımcı oldu mu? Çözüm ne olmalı?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Ortadoğu dünyanın en sorunlu alanlarından birisi. Bir çatışma alanı, bir uyuşmazlık alanı olarak görülüyor Ortadoğu. Bugüne kadar Türkiye bu çatışma alanından olabildiğince uzak durdu. Ama çatışmaların sona erdirilmesiyle ilgili bir tutum sergiledi. Aracı olmaya çalıştı. Çatışan taraflar arasında tarafsızlığını korudu. Dengeli, tutarlı ve o dünyanın güvenini sağlayan bir politika izliyorlardı. AKP iktidarıyla beraber bu politika değişmeye başladı. Doğrudan o ülkelerin içişlerine müdahale süreci başladı. 

Bu çok tehlikeli bir olaydır. Özellikle finans bağlamında bir çatışmaya destek vermek, yani bir mezhepler çatışmasına Türkiye’nin destek vermesi Ortadoğu’da çok daha büyük felaketlere yol açacaktır. Şimdi bu çatışmanın alanı Suriye olarak görülüyor. Türkiye’nin Suriye’deki radikal gruplara silah desteği verdiğini biliyoruz. Hükümet bu silah desteğini veriyor.
 
Y.Şerif : Hükümet, hayır biz silah vermedik diyor…

Kemal KILIÇDAROĞLU: Mahkeme kararları var. Yakalanan silahlar var. Hatta normal silahın ötesinde bazı kimyasal silahlarında yine Adana’da yakalandığını ve yargıya intikal ettiğini biliyoruz. Bunlar çok tehlikeli bir iş. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin uluslararası meşruiyetini sorgulayan gelişmeler ve maalesef üzülerek söylüyoruz bunlar oluyor, olmaya da devam ediyor. 

Çok sayıda mülteci var. 800 km’lik bir sınırımız var Suriye’yle. Çok sayıda mülteci var. Sayısını kimse bilmiyor. Kamplarda kalanlar var. Ev tutup kalanlar var. Sokaklarda yaşayanlar var. Bugünkü koşullarda çok zor.
 
Mısır konusunda yine yanlış yapıldı. AKP İktidarı doğrudan Mısır’da bir siyasal partiye açıkça destek verdi, onun dışındaki bütün partiler ve onları destekleyen Mısır halkını karşısına aldı. Bu da doğru bir gelişme değil. Daha yumuşak, daha kapsayıcı, kucaklayıcı bir dil kullanılabilir. Özellikle Mısır’ın bir şehrine yapılan sert açıklamalarda Başbakanın lanetleme sözcüğünü kullanması Mısır’da derin bir kırılma yarattı. Çok yanlış. Biz hemen Sayın Loğoğlu’nun başkanlığında iki arkadaşımızı Mısır’a gönderdik. Bütün taraflarla görüştük. Suriye’ye gittiğimizde de bütün taraflarla görüştük. Irak’a gittiğimizde de bütün taraflarla görüştük. Hiçbir zaman o ülkelerin içinde ayrıştırıcı bir politikaya özel destek vermedik. Elbette ki bu ülkelerde demokrasi olmasını isteriz. Bu ülkelerde özgürlük olmasını isteriz. Ama bütün bunların evrensel hukuk çerçevesinde gerçekleşmesi gerekiyor. 

Y.Şerif : Bu tavırlarınız ve bu konuşmalarınız bazı çevrelerde sizde karşı tarafı destekliyor muşunuz gibi görünüyor. Net tavrınız nedir?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Bir; Sisi darbe yaptığı gün ben Parti Meclisinde şu konuşmayı yaptım; O darbe Tahrir Meydanındaki yüzbinlerin demokrasi ve özgürlük talebini bastırmıştır ve doğru değildir dedim. Tahrir Meydanında yüzbinler vardı, demokrasi ve özgürlük istiyorlardı, darbe geldi ve susturuldu ve biz o darbeyi hiçbir zaman desteklemedik . Doğru da bulmadık.
 
Esat; sadece Esat değil aslında. Halkına baskı uygulayan bütün yöneticiler ya da siyasetçiler bizim karşı olduğumuz siyasetçilerdir. Özgürlüğü ve demokrasiyi savunan bir siyasal partinin kendi ülkesinde baskı uygulayan bir yöneticiyi desteklemesi mümkün mü? Ya da kendi insanını öldüren, halkını öldüren bir yöneticiyi desteklemesi mümkün mü? Kesinlikle değil. Biz hiçbir zaman destekliyoruz diye bir laf ne benim ne arkadaşlarımın ne diğer parti yetkililerinin ağzından çıkmış değildir. Hiç böyle bir şey yok.
 
Biz İktidara sadece şunu söyledik; Suriye’deki iç çatışmalara destek vermeyin, çatışmaların tarafı olmayın, Suriye’de çatışmayı sona erdirecek politika izleyin. Bunu yapın dedik ve bunu yaparken de bakın biz Türkiye’nin, yani hükümetin Suriye’de bir ulusal konferans toplamasını istedik. Dedik ki, Suriye’deki tarafları da çağırın bu konferansa. İran’ı, Arap Ligini, AB’yi, Rusya’yı onları da davet edin. Türkiye’de uluslararası toplantı yapın ve orada çatışma nasıl sona erdirilir bunu çözmeye çalışın.
 
Dediler ki, hayır, önemli değil çükü Esat gitmek üzere zaten iki hafta ömrü kaldı bende gideceğim camide Cuma namazı kılacağım. Buyurun, hadi gidin kılın bakalım. 

Çünkü, hükümet Suriye’yi gelişmeleri, çatışmaları doğru okuyamadı. Uluslararası dengeleri iyi göremedi. Öyle özgüveni vardı ki, hükümetin nasıl olsa iki hafta içinde Esat gidiyor ve bizde sorunu çözeceğiz. Öyle bir noktaya geldi ki, bazı bakanlar demeç vermeye başladılar. Bizim ordumuz girerse 24 saate biz Şam’a gideriz diye…

Y.Şerif : Siz darbeye karşısınız, peki, Mısır-Türkiye arasındaki bu diplomatik ilişkinin kesilmesine nasıl bakıyorsunuz?
 
Kemal KILIÇDAROĞLU: Biz Suriye’den büyükelçinin çekilmesini de doğru bulmayız. İsrail’de büyükelçimiz yok ve Mısır’da da yok, biz büyükelçi gönderelim, Ama Sayın Başbakanın ısrarlı, sert üslubu Mısır hükümetinin bizim büyükelçiyi istenmeyen adam ilan edilmesine yol açtı. 

Biz büyükelçimizin orada olmasını isteriz. Mısır’la iyi diyalog kurmak isteriz. Orada işadamlarımız var. Mısır’la ortak tarihimiz var. Ortak kültürümüz var. Bunların gelişmesini isteriz. 

Suriye’yle de böyle olmasını isteriz. Bakın Suriye’yle en ciddi sertleşen ülkelerden birisi Amerika’ydı. Ama Amerika’nın Dışişleri Bakanı telefon açıp Suriye Dışişleri Bakanıyla görüşebiliyor. Ama bizim Dışişleri Bakanımız bu görüşmeyi yapamıyor. O zaman kendimize sormamız gerekiyor; neden Türkiye’yi siz bu hale düşürdünüz? Bu bizim ağrımıza gidiyor. 

Y.Şerif : Arap dünyasında, Arap Baharında siyasi açıdan deneme yaşadık. Siz bu tecrübeye nasıl bakıyorsunuz? Siyasal İslam Arap Baharından sonra başarılı oldu mu? Ne hatalar yaptı? Siz nasıl görüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU: Dinin siyasete alet edilmesini doğru bulmuyoruz. İnanç değişmez. Etnik kimlikte değişmez. O nedenle inancın ve etnik kimliğin siyasette olması doğru değildir. Siyaset değişkendir. Bir karar alırsınız yarın başka bir karar alırsınız. Dar kalıplar içine siyaseti sokamazsınız. Bunun ana yapısı ne üzerine inşa edilir? Seküler sistem üzerine inşa edilir. Herkes kendi inancını özgürce yerine getirebilmelidir.
 
Türkiye hem Müslüman hem demokratik hem laik ülkelerden birisidir. 90 yıllık sürece baktığınızda da bu konuda çok başarılı bir performans sergilemiştir. Biz Arap dünyasının da benzer bir performansını sergilemesini isteriz. Yani seküler sistem olmasını isteriz. Her inanca saygı gösterilmesini isteriz. Etnik kimliğe saygı gösterilmesini isteriz. 

Ama bunların siyaset dışı olmasını isteriz. Siyaset daha farklı bir şeydir. Dünyayla ilişkileriniz, kendi ülkelerindeki ilişkiler, işsizliğin bitirilmesi ve devletin saydam olması, demokratik olması, yargının bağımsız olması, üniversitelerin özgür olması, özerk olması gibi pek çok alan var, siyasetin alanı budur zaten. Bunlarla ilgilenmek zorundadır. 

O nedenle başlatılan İslam modelinin yani Ilımlı İslam Modelinin ağır ağır dünya siyaset alanından çekildiğini görüyoruz. 

Y.Şerif : Ben bir şey sormak istiyorum. Atatürk resminin sağda solda yasaklanmasını siz nasıl hissediyorsunuz? Yani mesela bir futbol takımı çıkıyor mesela bir arabanın arkasında böyle bilmem ne falan. Bunları sizin içinizde yani CHP olarak burada resim var. İnşallah yasaklanmaz burada.
 
Kemal KILIÇDAROĞLU: Yo hayır hayır. Mustafa Kemal Atatürk sadece Türkiye’nin değil dünyanın saygı duyduğu önderlerden birisi. Biz de çok seviyoruz, sayıyoruz. Onun fotoğraflarının veya düşüncelerinin yasaklanmak istenmesi totaliter bir yönetim özleminin gündeme gelmesi nedeniyledir. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Mustafa Kemal Atatürk’ü Türk halkının gönlünden silemezler.
 
Y.Şerif: Çok çok teşekkürler.


Kaynak:Haber Kaynağı