Ahmet Hakan bunca yıl sonra kime MEL'UN dedi

ABD'de itirafçı olan ve rüşvet itiraflarında 2. günü geride bırakan Rıza Sarraf rezaletin 3. gününe hazırlanıyor. 
Sadece Türkiye değil dünyada büyük yankılar uyandıran "Sarraf'ın itirafları" konusunda, yabancı basında yapılan değerlendirmelerin çoğu AKP'ye yönelik ağır eleştiriler şeklinde gelişti. 

Türk medyası ve yazarları ise ABD Mahkemesinden daha önce  Türk medyasında, sosyal medyada günlerce yayınlanan ses kayıtlarını sanki ilk kez duymuş gibi yaparak köşelerinden artık yutkunmakta güçlük çeken vatandaşa şirin görünme gayretine girdiler. 

Tabi bunu yaparken de cinliği elden bırakmıyorlar

KORKUNUN TÜRKİYE'DE HALA ECELE FAYDASI VAR

Korkunun Türkiye'de hala ecele faydası var anlayacağınız. Hükümet kanadı yazarları daha 1 yıl önce göklere çıkardıkları hayır sever Rızalarının " Canını cehenneme" yollarken, sözde merkez medyanın yazarları ise yine Erdoğan'ı kızdırmadan " ne yazarım da hem vatandaşa yaranırım hemde patronun pozisyonunu korurum" cinliğinde. 

ALTAYLI'NIN FORMÜLÜ

Dün Habertürk'ün köşe yazarı Fatih Altaylı, Sarraf'ın itiraflarının Türkiye'ye vereceği zararı ballandıra, ballandıra büyütürken, Erdoğan'a kızıp bu gelişmeye sevinmenin yanlış olması gerektiğini öğütlemişti. 
BU pozisyon bu güne kadar Erdoğan'ı şu veya bu şekilde destekleyen hemen herkesin pozisyonu oldu. 

ÇALDILAR AMA İHRACAT YAPTILAR

Kısaca, bu kesimin bakış açısı şöyle şekilleniyor." Rıza Sarraf'ın rüşvet iddialarını görmezden gelelim, bunlar ülkemize ticari kazanç sağlarken olağan şeylerdir.  Adamlar rüşvet aldıysa bile İran ile büyük ticaret gerçekleştirip ülke ekonomisine büyük katkı sağladılar" demek istiyorlar. 

Bir çeşit " Çalıyorlar ama yapıyorlar" söyleminin Rıza Sarraf rezaleti versiyonu. 
İşte AKP ve destekçisi medyanın özetle olaya bakış açısı budur. 

İşin izahında birde kurnaz olanlar var. 

"HAYIRLI CUMALAR" 

Artık Türkiye'de yaşanan her türden yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma,devlet soyma olayı ardından " Hayırlı Cumalar" ile başlayıp dini bütün insanları " Bakara" ile " Makaraya "bağlama cinliği hemen her türden uyanığın formülü halinde. 

Sözü Ahmet Hakan'ın Hürriyet'te köşesine bu gün eklediği yazısına getirmek istiyorum .

GENELDE EĞRİ OTURUP DOĞRUYU YAZAR AMA DÖVERLERSE TIRSAR

Aslında ben Ahmet Hakan'ı severim. Bir kere oturmuş yemek yemişiz. Çoğunlukla eğri oturup doğru konuşmasını bilir lakin, oda Rıza Sarraf'ı lanetlerken ""Hadisi Şerif "cinliğine başvurmuş. 

Tamam Popisini abdestine ,namazına borçlu ama rüşvetçiye,soyguncuya,devlet, millet düşmanına "Rüşvetçi" demek için "Hadisi şerife " ne ihtiyaç var ey Hakan.

Milletin skandallar rezaletler gündemine yetişmesi için bu günlerde çok az vakti oluyor. 

En iyisi uzatmayayım. Sözü Rıza Sarraf ile Zafer Çağlayan'a rüşvetçi demek için ABD Mahkemesini bekleyen yetmeyip, "Hadisi Şerif" takiyesine sığınan Ahmet Hakan'a bırakalım.

İŞTE O YAZISI

“MEL’UN” ne demek?
“Lanetlenmiş” demek.
Rüşvetle ilgili bir hadiste geçer “mel’un” kelimesi...
*
Şöyle diyor hadis:
“Rüşvet alan da, veren de mel’undur.”
*
“Mel’un Reza”, ağzını açınca “Rüşvet verdim” diyor, kapatınca “Rüşvet verdim” diyor.
Herif o kadar rüşvetçi ki...
Amerikan hapishanesindeki gardiyanları bile rüşvet manyağı yapmış.
*
Leblebi çekirdek gibi verdiği rüşvetin en babasını ise...
Dönemin Ekonomiden Sorumlu Bakanı Zafer Çağlayan’a vermiş.
Zafer Çağlayan’a verdiği rüşvetin miktarına dikkat:
45-50 milyon Euro!
*
Şimdi temel soru şu:
“VAY mel’un vay” derken muhatabımız kimdir?
- Reza mı?
- Zafer mi?
*
Ben bu konuda hadisişerife uymayı tercih ediyorum.
Bu nedenle...
“İkisi de... İkisi de...” diyorum ve sahneden çekiliyorum.
Vay mel’un vay

Yazı burada bitmiyor devamı var ama daha şimdiden Ahmet Hakan'ı "korkusunu bastırmış rüşvetçiye, soyguncuya,hırsıza,arsıza,din bezirganına ve bu işi siyaset haline gitirmiş herkese karşı kılıcını çekmiş savaşa girmiş" gibi algıladınız değil mi?
 
AHMET HAKAN'IN YAZISININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

 

6-062.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar