Adem'den mi Maymundan mı Araştırmasında Flaş Gelişme

Adem'den mi Maymundan mı Araştırmasında Flaş Gelişme

Bilim ve kutsal kitaplar arasında asırlardır süren Adem'den mi, maymundan mı geldik tartışmasında yeni bir gelişme yaşanıyor

ADEM'DEN Mİ MAYMUNDAN MI?

Cuma Hikmet


Bilim ve Teoloji arasında en çok tartışılan ama uzlaşılamayan ana konu, "evrim teorisi" olmuştur. Büyük dinlerin üzerinde uzlaştığı Adem'in insanın atası olduğu konusu ile  Darvin tarafından ileri sürülen "evrim teorisi" ilk yayınlandığı günden beri şiddetli bir çatışma içerisine girmiş ve üzerinden onca yıl geçmiş olmasına rağmen uzlaşma sağlanamamıştır.
Bilim İnsanları ve teologlar uzun yıllardır öne sürdükleri görüşlerini birbirlerine kanıtlama yarışı içerisinde olmuşlardır. Tartışmanın bilim dünyası açısından zorunlu deliller ile açıklanması gereğinin önemli bir eksiği daha, tamamlanma yolunda hızla ilerlemekte.

Darvin teorisini ileri sürerken önemli bir konuya dikkatleri çekmişti. Bu önemli konu ise kanıtlara dayandırdığı evrim kuramının en önemli maddelerinden birini oluşturuyordu. Darvin'e göre evrim sürecinde canlıların hiç biri, mikro biyolojik olarak aniden değişmiyorlar, zaman ve koşullara uyum sağlamak için uzun bir zamanın içerisinde kendilerini geliştiriyorlardı. Darvin buna kısaca "evrimde sıçrama yoktur" demişti. İlerleyen zaman içerisinde Darvin'in bu tespiti Adem fikrini savunan teolojinin işine yarayacaktı.

TEOLOGLAR İDDİALARINI DARVİN'İN TEORİSİNE DAYANDIRDILAR

Uzun yıllardır süregelen "İnsanın atası Adem mi maymun mu?" tartışmasında ise Teoloji, Adem fikrini savunurken kanıt olarak yine Darvin'in bu kuralını ileri sürerek iddialarını güçlendirdiler. Evrim kuramını savunan ve insanın atasının bu gün yaşayan maymunların atasına çok benzeyen bir canlı olabileceğini savunanlara ise, bu iddiayı kanıtlamak görevi kaldı.

Bitmez tükenmez araştırmaların sahipleri bu nedenle çok zor olan görevlerini ispatlamak için geceli gündüzlü çalışmak zorunda kaldılar. Darvin'in kuramının ilk yayınlanmasının ardından çok fazla zaman geçti ve onun yolundan gidenler inanılmaz bulgulara ulaştılar. Mikro biyoloji ve teknolijinin sağladığı yöntemler artık, hangi canlının diğeri ile ne kadar akraba olduğunu çok net ortaya koymakta. Genetik hesaplamalar ile uzmanlar artık bir bilgisayar yardımı ile Dna moleküllerini analiz ederek kimin ,kimle akraba olduğunu kısa bir sürede açıklayabiliyorlar. Her geçen gün sonuçlanan yeni bir araştırma, bilim dünyasını savunduğu şeye yaklaştırmakta. Gelişmeler o denli hızlı yol aldılar ki bu gün artık belki de, Darvin'in bilmediği bazı şeylerde ortaya çıktı. İnsanlar artık gelişen mikrobiyolojik bulgular sayesinde "ekmek mayası" ile bile akraba olduğunu anladılar.
 Artık geriye bu günki insan ile yüzbinlerce yıl önce yaşamış (milyonlarca da olabilir) atası ile arasında ki kayıp halkanın DNA bilgisine ulaşmak kaldı. İşte o çabalardan biri. Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmada, 400 bin yıllık bir insan iskeletinin uyluk kemiğinde DNA bulunduğu açıklandı. Evrim uzmanları, araştırmanın insanoğlunun atalarının incelenmesi yolunda yeni bir ufuk açabileceği görüşünde.


NEANDERTAL SOYUN İLK TEMSİLCİLERİ

BBC'de yayınlanan bu çalışmaya göre sözkonusu kemik, İspanya'da bulunan ve eski döneme ait 28 insanın kalıntılarını içeren 'Kemik Çukuru'ndan edinildi. Fakat bulgular, insanın karmaşık soy ağacına dair soruları cevaplamaktan çok yeni sorular ortaya çıkarıyor. İspanya'nın kuzeyinde Burgos kentinde bir mağarada bulunan ve 20 yıldan fazla süredir üzerinde çalışılan insan kalıntılarının Orta Pleistosen adı verilen döneme ait olduğu düşünülüyor. Neandertallere ait özellikler taşıyan fosillerin Homo heidelbergensis ya da Neandertal soyun ilk temsilcileri olduğu düşünülüyor.
 
DNA'nın zaman içinde bozulması nedeniyle daha önce bu kadar eski insan fosillerinin genetiğini incelemek mümkün olmamıştı. Fakat dizilim teknolojisi konusundaki hızlı gelişmeler bilim insanlarını şaşırtıyor: "Yıllar önce genetikçiler 60 bin yıldan eski DNA bulunamayacağını söylüyordu." diyor araştırmanın yazarı ve İnsan Evrimi Araştırma Merkezi'nden (CENIEH) Jose Bermudez de Castro.

ÖNCEKİ BULGULAR SİBİRYA'DA ELDE EDİLMİŞTİ

Almanya'nın Leipzig kentindeki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü müdürü Profesör Svante Paabo bu gelişmelerde payı olan bir insan. Paabo, "İnsanın yüz binlerce yıl önceki atalarına ait DNA'yı inceleyebiliriz artık." diyor.
Bu sayede bilim insanları mitokondrial DNA'nın (mtDNA) tamamına yakınının dizilimini çıkardı. Fakat bu genetik kodun kıyası beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardı.
İspanya'da bulunan kalıntılar, fiziksel özellik olarak her ne kadar Neandertallere yakın gözükse de DNA'larının, binlerce kilometre uzakta Sibirya'da Denisova Mağarası'nda bulunan ve 40 bin yıl öncesine ait olan insan kalıntılarınınkine yakın olduğu görüldü. Denisova kalıntıları o insanların Neandertallere yakın bir gruptan olduklarını gösteriyordu. Küçük bir parmak kemiği ve dişten elde edilen DNA'ları bilim insanları "fosil arayışında olan genom" olarak adlandırmıştı. Zira bu gruba ait yeterli miktarda fosil bulunmamıştı. Araştırmacılar, eski DNA dizilimindeki kayıp mutasyonları kullanarak "Kemik Çukuru"nda bulunan insanın Denisovalı insanla 700 bin yıl öncesine dayanan bir ortak ataları olduğunu gördü. Bu sonuç insan ile atası arasında ki kayıp halka sorununu biraz daha aydınlatmış oluyor.

KAYIP HALKA DA YENİ SORULAR

Denisova DNA'sını paylaşan bir insanın nasıl olup da Orta Plestosen dönem İspanya'sında ortaya çıktığına dair çeşitli ihtimaller var.

Birincisi, İspanya'daki mtDNA, İspanyol ve Denisova hominidlerin ortak atasından gelmiş olabilir.
İkincisi, İspanya kalıntıları (veya onların ataları) ile başka bir eski insan türü arasındaki ırk karışımı Denisova benzeri DNA'yı bu batılı nüfusa taşımış olabilir. Prof Castro'nun bu esrarengiz atanın kim olabileceği konusunda bir teorisi var: Homo selef olarak bilinen daha eski bir insan türü. Bir milyon yıl önce bunlar 'Kemik Çukuru'ndan birkaç yüz metre uzakta olan Gran Dolina alanında yaşıyordu.
 
Londra'daki Doğal Tarih Müzesi'nden Prof Chris Stringer, "İnsanın evrimi ile ilgili resmi tam çizebilmek için tüm verilerin elimizde olması gerekiyor. Bunları sadece taş aletlerden, sadece fosillerden elde edemeyiz. DNA'nın devreye girmesi bu olayı yeni bir bakışla ele almamızı sağlıyor." dedi.
Fakat mtDNA genetik kopyamızın küçük ve olağandışı bir bileşeni olduğundan buradan çıkarılacak sonuçlar sınırlı. Örneğin, Neandertaller ile modern insan arasındaki ırk karışımına dair modern insanın mtDNA'sında hiçbir iz bulunmuyor.
 
Kesin bilgi için bilim insanlarının hücre çekirdeğinden elde edilen çekirdek DNA'sının dizilimini Neandertaller için çıkarması ve günümüz insanınkiyle kıyaslaması gerekiyor. Aynı şekilde, İspanya kalıntıları ile diğer eski insanlar arasındaki akrabalık ancak çekirdek DNA'sının çözülmesi ile mümkün olacak.
400 bin yaşındaki İspanya fosilleri açısından bunu yapmak zor; ama mağaradaki ısının sabitliği sonucu iyi korunmuş olmaları umut verici.
 
Almanya'daki enstitünün müdürü Prof Paabo, "Bu durumda onların Neandertallere, modern insanlara ve Denisovalılara akrabalığı sorusu da kesin çözülmüş olur." diyor.

Kaynak:Haber Kaynağı