35 YIL SONRA GELEN TARİHİ KONSER

35 YIL SONRA GELEN TARİHİ KONSER

Kate Bush’un 35 yıl sonra ilk kez bir turne düzenleyeceği haberi beş ay önce duyulduğunda müzik dünyasını büyük bir heyecan kaplamıştı.

35 yıldır hiç konser vermeyen pop ikonu Kate Bush'un 26 Ağustos akşamı başlayan ve Londra Hammersmith Apollo'da gerçekleşecek 22 performanstan oluşan 'Before the Dawn' turnesi müzik dünyasında ses getirmeye devam ediyor. Biletleri tamamen tükenen bu konserler için dünyanın dört bir yanından Londra'ya akın eden Kate Bush hayranlarından biri de sinema yazarı Engin Ertan'dı.

Kate Bush’un 35 yıl sonra ilk kez bir turne düzenleyeceği haberi beş ay önce duyulduğunda müzik dünyasını büyük bir heyecan kaplamıştı. Haberin çıktığı sabah Bush’un internet sitesi çöktü. Bu yoğun ilgi üzerine önce 15 konser olarak planlanan ‘Before the Dawn’ isimli turneye 7 performans daha eklendi. Bir hafta sonra biletler satışa çıktığındaysa, sadece 15 dakika içerisinde, 22 performansa da yer kalmadı. Dünyanın dört bir yanındaki Kate Bush hayranları bu tarihi olaya tanıklık etmek için bilgisayarlarının başında nöbet tutmuştu adeta...

Bu ilgi hem şaşırtıcı hem de değil. Bush’un alışıldık bir pop yıldızı olmadığı şüphesiz. Benzersiz sesi, şarkılarında zaman zaman farklı karakterlere (hatta bazen farklı canlılara) bürünmesini sağlayan özgün vokalleri, edebiyat başta olmak üzere çeşitli sanat dallarına referans yapan şarkı sözleri, kimi albümlerine kavramsal bir bütünlük sağlayan ortak temalarla kolay sindirilebilir bir müzik yapmıyor. Onu uzun yıllardır sahneden uzak tutan mükemmeliyetçiliği ve albümlerinin yaratıcı sürecinde bütünüyle kontrol sahibi olmak istemesi de Kate Bush’u müzik endüstrisi için rahatlıkla pazarlanabilir kılmıyor. Ancak 1978 tarihli ilk single’ı ‘Wuthering Heights’ın İngiltere listelerinde 4 hafta boyunca zirvede kaldığını ve Bush’un ülkesinde 1 numaraya ulaşan ilk kadın solo şarkıcı olarak tarihe geçtiğini de unutmamak gerek. Başka bir deyişle, Bush’u farklı kılan tüm unsurlar ona azımsanmayacak genişlikte bir hayran kitlesi de kazandırmış durumda. Björk’ten Tori Amos’a, Tricky’den Brett Anderson’a sayısız müzisyeni etkilemiş olması da Kate Bush’u popüler müzik tarihinin en önemli esin kaynaklarından birisi kılıyor.

SOSYAL MEDYAYI SALLADI

Mart ayındaki haberlerin yol açtığı heyecandan sonra, müzikseverler merakla 26 Ağustos akşamını beklemeye başladı. Tamamı Londra’da, Hammersmith Apollo’da gerçekleşecek konserlerin ilkini yani... Bu süreç boyunca performansın içeriği basından sır gibi saklandı. Video projeksiyonları, ışık oyunları ve dansla destekli teatral bir şov olacağına dair söylentiler vardı ama Bush’un 36 yıl ve 9 stüdyo albümüne -Director’s Cut hariç- yayılan kariyerinden hangi şarkıların seçildiği bilinmiyordu. Nihayet beklenen akşam geldiğinde sosyal medya konserle ilgili yorumlarla doldu taştı. Beklentiler, dedikodular, yalan haberler (David Bowie’nin Bush’la beraber sahne alacağı bu yalan haberlerin en imkânsızıydı belki ama alıcısı çok oldu), bilet bulamayanların bedduaları, konsere gelen ünlüler, vb. Twitter’da bolca dolaştı. Bu arada hayranları hatırlayacaktır; Bush’un 2012’de Londra’da gerçekleşen Yaz Olimpiyatları’nın kapanışında sahne alacağı dedikoduları da o zaman sosyal medyada çokça yer almış, ancak gerçekte kendisi bu teklifi geri çevirmişti. Törende sadece ‘Running Up That Hill’ (A Deal with God)’un yeni bir remix versiyonu banttan çalınmıştı...

Kate Bush’un özel isteği üzerine konser esnasında fotoğraf ve video çekilmesi kesinlikle yasaktı. Bu nedenle sağlıklı bilgilere ancak konser ertesinde ulaşılabildi. ‘Before the Dawn’ turnesinin ilk performansı sadece İngiltere’de değil, pek çok ülkede öncelikli haberler arasında yer aldı. Ne de olsa yılın en önemli müzik olaylarından birisi, hatta kimilerine göre birincisiydi...

Ben de o geceyi internette dolaşan konserle ilgili haberlere bakarak geçirdikten sonra, sabahın erken saatlerinde Londra’ya doğru yola çıktım. 28 Mart sabahı o heyecan dolu 15 dakika içerisinde, ancak 30 Ağustos akşamına, yani turnenin dördüncü konserine yer bulabilmiştim. ‘Before the Dawn’ turnesi alışılmış bir konserden çok teatral bir performans olarak tasarlandığı için, içeriği de günden güne değişmiyor. Fakat bu yazının geri kalanının 30 Ağustos akşamı gerçekleşen performansa dair olduğunu eklemem gerek.

SADE BİR AÇILIŞ

Bush, grubu ve vokalistleriyle -birisi oğlu Albert McIntosh, ya da ‘Bertie’- sahne aldığında salonu inanılmaz bir coşkunun kapladığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Söylenenlere bakılırsa her akşam gayet uzun süren ayakta alkışlama faslı ancak müziğin başlamasıyla kesiliyor. Bush, toplam süresi 3 saate yakın olan şovu sürpriz bir şarkıyla açıyor; 1993 tarihli ‘The Red Shoes’ albümünden ‘Lily’... Konserin giriş kısmı da ileriki dakikalarda göreceklerimize dair fazla ipucu barındırmıyor. 7 kişilik müzisyen grubu ve 5 vokalistle beraber Bush, sahnenin sadece ön kısmını kullanıyor.

Bu bölümde sahnenin ışıklandırması da büyük ölçüde minimal, tıpkı Bush’un imajı gibi... Tünik benzeri siyah bir kıyafetle, yalınayak sahne alan ve seyircilere mahcupça teşekkür eden bu kadının, farklı kıtalardan binlerce insanı aynı akşam aynı salonda buluşturan bir müzik efsanesi olduğuna inanmak doğrusu kolay değil. Fakat, yıllardır seyirci önüne çıkmasa bile, kendisiyle son derece barışık bir tavır sergiliyor Kate Bush. Kimseye bir şey ispat etmek derdinde değil. Sakin ve neredeyse stüdyo kayıtlarını aratmayacak bir kusursuzlukta şarkılarını söylüyor.

ŞOV HAREKETLENİYOR

‘Lily’yi Bush’un en sevilen, en meşhur şarkılarından birisi takip ediyor: ‘Hounds of Love’... Üçüncü şarkıysa daha yakın tarihli, 2005 çıkışlı ‘Aerial’dan ‘Joanni’... Dördüncü şarkıya gelindiğindeyse tekrar ‘The Red Shoes’a uğruyoruz. Diskografisinde genelde biraz geride kalan bu albümün en güzel şarkılarından birisini, ‘Top of the City’yi seslendiriyor Bush. Sahne kısa bir süre karardıktan sonra ‘Running Up That Hill’in (A Deal with God) ritminin duyulmasıyla şov hareketlenmeye başlıyor. Yeni ışıklandırmayla sahnenin derinliğini daha iyi görebiliyoruz. Hem Bush hem de grubu hareketlenerek sahneyi daha aktif kullanmaya başlıyorlar. Konserin altı şarkılık giriş bölümünüyse yine ‘Aerial’dan ‘King of the Mountain kapatıyor.

TEATRAL BİR ŞOV

35yilkatebush.jpeg

‘King of the Mountain’ ertesinde sahne kararıyor ve salonu rüzgar sesleri kaplıyor. Grubun perküsyoncusu Mino Cinelu sahnenin önüne gelip elindeki ipi hızlıca çevirirken, tansiyon da yükseliyor. Ardından gelen bir patlamayla sahneden seyircilerin üzerine konfetiler saçılıyor. Parşömen görüntüsü verilmiş bu kağıt parçaları üzerinde, Alfred Lord Tennyson’ın ‘The Coming of Arthur’ şiirinden bir alıntı var. Konser buradan itibaren bambaşka bir çizgiye kayarak, teatral bir gösteriye dönüşüyor.

Tennyson’ın şiirinden yapılan alıntı, sanatçının hayranları için önemli bir ipucu aslında. Buradan itibaren, çoğunlukla Kate Bush’un en iyi albümü kabul edilen ‘Hounds of Love’un ikinci bölümünü oluşturan, 7 şarkılık ‘The Ninth Wave’in ‘içindeyiz’... Hounds of Love’ın ikinci yüzünü bir nevi konsept albümüne dönüştüren ‘The Ninth Wave’, geçirdiği deniz kazası sonrasında gece boyunca suyun içinde kalan bir kadının hayatta kalma mücadelesini konu alır. Turnenin posterlerinde Kate Bush’un denizde bir can yeleğiyle fotoğrafının kullanılması da hayranları arasında ‘The Ninth Wave’in şovun bir parçası olacağına dair beklentiye yol açmıştı doğal olarak.

Seyircilerin üzerine saçılan konfetiler ertesinde sahnenin önüne inen perde büyük bir ekran işlevi görüyor. Bir astronomun gözlem yaparken tanık olduğu deniz kazasını yetkililere bildirmeye çalıştığı bir kısa film izlemeye başlıyoruz. Bu film sadece ‘The Ninth Wave’ için bir girizgâh işlevi görmüyor, birazdan tüm imkânlarıyla kullanılacak sahnenin hazırlanması için de ekibe fırsat tanıyor.

HEPSİ BİRER OYUNCU GÖREVİ ÜSTLENİYOR

Perde kalktığında sahne üzerine yayılan mavi bir kumaşın dalgalanmasıyla deniz efekti sağlanıyor. Artık ne Bush ne de vokalistleri sadece müzisyen olarak sahnede değiller, hepsi birer oyuncu görevini de üstleniyorlar. Bush, oğluyla beraber tasarladığı ve Adrian Noble ile birlikte yönettiği şovun ‘The Ninth Wave’ bölümünde, tahmin edebileceğiniz üzere, denizde kaybolan kadın rolünde. Bu bölümün en etkileyici anlarından birisiyse kadını arayan helikopterlerin; salonda dolanan spot ışıkları, duman makineleri ve ses efektleriyle canlandırılması. Kayıp kadının, yokluğunda ne yaptıklarını görmek için, oğlu ve kocasına neredeyse bir hayalet gibi yaptığı ziyaret (Watching You Without Me) veya bir deniz fenerine ulaşma çabası (Hello Earth) gibi sahneler ise hem bu bölümün hem de konserin doruk noktaları arasında.

GİZEMLİ VE EKSANTİRİK

katebushkonseri.jpeg

Eğer Bush’un nadir canlı performanslarından birisinin kaydını izlediyseniz (özellikle de 1979 yılında BBC için hazırladığı Noel özel şovunu), ‘Before the Dawn’un teatralliğine de şaşırmıyor olsanız gerek. Bush’a her zaman atfedilen gizemli veya eksantrik gibi sıfatların, performansları veya video kliplerinin içerdiği alışılmadık danslardan, teatral estetikten de kaynaklandığı şüphesiz. ‘Before the Dawn’ da Bush’u ayrıksı kılan bu özellikleri fazlasıyla barındırıyor. ‘The Ninth Wave’ sona erdiğinde, biz seyirciler hayranlık ve şaşkınlık içerisinde sahneye bakarken, Bush ve grubu 20 dakikalık bir ara için iznimizi istiyorlar.

BUSH KANATLANIYOR

Konserin ikinci kısmıysa benzer bir şovla açılıyor. Bu sefer iki disklik ‘Aerial’ albümünden, 9 şarkılık ‘A Sky of Honey’nin sahnelenmiş versiyonunu izliyoruz. Bir yaz günü kırda yaşananları anlatan ‘A Sky of Honey’ için sahne parlak güneş ışığını anımsatacak bir sarıyla aydınlatılıyor. Sahnede hareket sağlamak için kullanılan bir kukla, hem anlatılan olayların içinde kalıyor hem de gözlemci rolünü üstleniyor. Albüme oranla ressam karakterinin -Bush’un oğlu Bernie tarafından canlandırılmakta- rolü de genişletilmiş. Dev bir tuval önünde yeni tablosunu tamamlamaya çalışan ressam, özel olarak şov için yazılmış yeni bir şarkı da seslendiriyor; ‘Tawny Moon’. Güneş batıp hava karardıkça ‘A Sky of Honey’ de tematik olarak karanlıklaşıyor. Bush’un kendi sözlerine göre; güneş ışığı ve kuşların ötüşü arasındaki ilişki üzerine olan ‘A Sky Of Honey’nin finali yaklaşırken Bush da sahnede yavaş yavaş bir kuşa dönüşmeye başlıyor. Anlatıda şafak vakti gelip güneş yeniden doğmak üzereyken ‘A Sky of Honey’yi tamamlayan ‘Aerial’ın son sözleri salonda çınlıyor “Yükselmeli, çatıda olmalıyım. Yukarıya, güneşe doğru...” Bu sözlerin ardından Bush kostümüne eklenen kanatları açıyor ve gerçekten de sahnede yükseliyor.

Toplam süresi 70 dakikaya yaklaşan ‘A Sky of Honey’ ile konser sona eriyor. Dakikalarca ayakta alkışlandıktan sonra, Bush hayranlarını fazla bekletmeden bis için tekrar sahne alıyor. Önce piyano başına geçerek, tek başına, en yakın tarihli albümü ‘50 Words for Snow’un kapanış şarkısı ‘Among Angels’ı seslendiriyor. Daha sonra grup elemanları da sahneye dönüyor ve Bush’un en sevilen şarkılarından bir diğeri olan ‘Cloudbusting’ ile gece sona eriyor. Bush bu şarkıda seyirciyi de kendisine eşlik etmeye davet ediyor.

BÜYÜLEYİCİ GECE

Bu büyüleyici gece ertesinde seyirci kitlesindeki herkesin aklının uzun süre Kate Bush’ta kalacağı şüphesiz. Örneğin salonu terk ederken yanınızda beliren Jarvis Cocker’ı bir star değil, sizin gibi şanslı bir hayran olarak görüyorsunuz sadece. Zira 1 Ekim’de gerçekleşecek turnenin son konserine değin Londra akşamlarının tek bir yıldızı var; Kate Bush!

BİLETİNİZ YOKSA BİLE ŞANSINIZ VAR

Ufak bir not; konser dönüşü metroda tanıştığım Amsterdamlı bir çift, biletleri olmamasına rağmen şanslarını denemek için Londra’ya gelmişler. Söylediklerine göre, konserden beş saat önce gişenin önünde beklemeye başlayarak iptal edilen 7 biletten ikisine ulaşmayı becermişler. Yani biletiniz yoksa bile, bu efsane konseri izlemek için şansınız tükenmiş değil.

Kaynak:Haber Kaynağı